Nefesini tutup alacağın yol, sevginin içinde barındığın an sayısı kadar. Var olma telaşından çok bir gözün hep kapıda, bir yanın pencere arayışında uzakları görmek için. Karanlıklar içinde küçük bir aydınlık aralasa hayat, kafanı başka yere çeviriyorsun. Nedenlere, keşkelere, olmazlara aklını bağlayıp olmuş olanlara sırtını dönüp gitmek istiyorsun hep. Bağışlayamadığın insanlar değil, öfkeni yaratan anılar. Senin her gece tam başının yanında duran öfken; her yeni sabah ceketini giyer gibi sırtına attığın, derin bir nefes alsan kursağına takılan o yumru, koşsan yetişemeyeceğin, tutsan elinde kalacak her şeyin nedeni aslında. Beyaz bir kâğıda dökülen birkaç satırla mı affedeceksin herkesi? Aslında sen de biliyorsun, kimse beklemiyor bir yerlerden gelecek bağışlanmayı çünkü alışılagelen zaten tutsaklık.
Onlarca yalan arasında doğrusunu unuttuğun o hayat senin damarlarında akıyor. Ne çok biriktirdin içinde doğruyu da yanlışı da birbirini götürdüler, artık sıfırsın. Küçükken uçurtmanın hem en yükseğe ulaşmasını isteyip hem de kaçarsa diye ipinin tamamını salmadığın gibi hem var olmak isteyip hem de kaçıyorsun o yerden. Sonra bir bakıyorsun; olmak istediğin o yere hiç gitmemişsin aslında. Hayat uyuyup uyandığın o kısa uyku değil, her gece uyumak isteyeceğin yeri bulabilme yolculuğu. O uzun yolculuğu yapmışsın ama kafanı kaldırıp bir kez bakmamışsın yıldızlara. Söküp atmışsın, izi kalmış. Götürüp yakmışsın, közü yanmış. Kaybolmak istediğin benliğin aslında zaten sen kadarmış. Sen çocukken de böyleydin dizindeki yara izlerinden tanırım seni, ne kadar çok iyileşsin istersen o kadar sökerdin kabuklarını. Hep daha fazla iz kalırdı. Daha hızlı sallanmak isterken o kırmızı salıncakta hep bir yanın kopacak diye korkardı da korkudan gökyüzüne yaklaşmanın heyecanını unuturdun. İşte tam bu yüzden, içinde ne kadar yaşama isteği varsa bir yanın da ölüme o kadar yakın. Korkusuzca düşünürken düşmeyi, cesaretinin bir gözü dizindeki yaza izlerinde. Bu zıtlık sadece senin içinde değil, nefes ile kahrın, sevinç ve gözyaşının içinde yaşıyor. Çiçek açtığın dallarda bir gün sen de solacaksın bu yüzden ama ne dal seni unutacak ne de ağaç. Seni tek unutan güzelliğine bakan yabancı gözler olacak. Senden daha renkli ve canlı başka bir dal görene kadar akıllarında olacaksın. Tıpkı yabancı birinin gözünde kendini aradığın o günkü gibi anlayacaksın, kendini arıyorsan bulacağın tek yer yine kendi içinin çıkmaz sokakları. Varmak istediğin yere varamayacaksın belki ama sen sadece orada gerçekten varsın.