Bize hep Kırmızı Başlıklı Kız’ın ne kadar masum olduğu ve kurdun, büyükannesi kılığında onu nasıl kandırdığı anlatılır. Ne kadar üzücü bir hikâye değil mi? Peki ya olaya hiç kurdun tarafından bakmayı deneyen oldu mu? Bunu bilemiyoruz. O hâlde gelin bir de kurdun masum, Kırmızı’nın suçlu olduğu yeni bir hikâye dinleyelim. Arkanıza yaslanın ve dolunayda bir tepede uluyan kara bir kurt hayal edin. Öyleyse başlıyoruz.
Bir zamanlar küçük bir kasabada mutlu bir çift yaşıyormuş. Bu çift uzun zamandır bir çocuk sahibi olmayı istiyormuş ve istediklerine sonunda kavuşmuşlar. Simsiyah gözleri, pamuk gibi beyaz bir yüzü olan, bakanın bir daha baktığı bir kızları olmuş. Kızlarının adını Ella koymuşlar. Ella her geçen gün daha da güzelleşiyormuş. Tüm kasabayı kendine hayran bırakan bir güzelliğe ulaşmış sonunda. Ella’nın güzelliği dış görünüşüyle kalmayıp davranışlarına da yansımış. Bu da onu kasabanın gözdesi hâline getirmiş. En sevdiği renk kırmızı olan Ella, annesinin onun için diktiği kırmızı pelerini üzerinden hiç çıkarmazmış. Sokakta pelerinin şapkasını başına takıp gezdiği için herkes onu “Kırmızı Başlıklı Kız” diye çağırırmış. Ella’nın adı, güzelliği diğer kasabalarda da anılmaya başlamış. Ella’nın gün geçtikçe artan ünü bir gün zamanın en güçlü cadılarından biri olan Beatrice’e de ulaşmış. Ella’yı merak eden Beatrice bir gün kasabaya gelip onu izleyeme başlamış. Herkes gibi o da Ella’ya hayran kalmış ve evine dönerken onu da yanında götürmek istemiş. “Hayır.” cevabını aldığında deliye dönen Beatrice bundan vazgeçmemiş ve denemeye devam etmiş. En sonunda bunun olmayacağını anlayınca içindeki sevgi, kin ve nefrete dönüşmeye başlamış. Bu nefret onu intikam almaya itmiş sonunda. Bir gece Ella’nın penceresine gelip ona bir büyü yapmış. Sabah uyandığında her zamanki gibiymiş Ella ama gece çökünce kendinde bir değişim hissetmiş. Gözleri kocaman olmuş, elleri pençeye benzemiş ve dişleri bir canavarınki gibi sivrilmiş. Açlıktan gözleri dönen Ella ilk olarak gördüğü bir kediyi parçalayarak yemiş, sabah olduğunda hiçbir şey olmamış gibi yatağına dönmüş. Bu bir süre böyle devam etmiş. Sonra başka canlıları da yemeye başlamış. En sonunda içindeki açlık onu tam bir canavara çevirmiş ve insanları da yemeye başlamış. Ella her şeyi anladığında buna engel olmayı denemiş ama içindeki o canavarca hisle daha fazla mücadele edemeyip ona yenilmiş. Kasaba halkı bunu fark ettiğinde Ella’yı kovmuşlar. Artık Kırmızı Başlıklı Kız onlar için bir canavardan başka bir şey değilmiş. Giderek güçlenen Ella’ya karşı kendilerini koruyamayacak duruma gelmişler. Bir gün büyükannesi belki eski hâline döndürebilirim diyerek onu aramaya çıkmış. Ella onu görünce bir süreliğine normal davranmış, sonra yine içindeki canavara yenik düşünce büyükannesine saldırmış. Zavallı kadının kendini koruyacak gücü olmadığından kendi torununa av olmuş. Ella kendince ziyafet çekerken ansızın kara bir kurt görünmüş. Kurdu gören Ella ona da saldırmak istemiş ancak onun kadar güçlü olmadığı için bu sefer av olan kendisi olmuş. Ella’dan geriye kalan sadece kırmızı pelerini olmuş. Tüm bunları gizlice çalıların arkasından izleyen iki adam koşarak kasabaya varmış ve olanı biteni herkese anlatmış. O günden sonra kendi büyükannesini bile hunharca yiyen Ella lanetlerle, kurt ise bir kurtarıcı olarak anılmaya başlamış. Kimse bir daha kırmızı giymek istememiş ve çocuklar bu korkunç hikâyeyle büyümüş. Onu bu hâle getiren büyücü ise ormanda bulduğu Ella’nın peleriniyle avutmuş kendini ve pişmanlığın acısıyla bir daha insanların arasına karışmamış.
İşte hikâyemiz böyle sonlanıyor. Her zaman kurdu suçladık, oysaki kurt doğası gereği karnını bir şekilde doyurmak zorunda. Kendimizi aç bir kurdun yerine koymak zor olduğu ve insanoğlundan her şey beklenebileceği için böyle bir hikâyeyle olaya farklı bir açıdan bakmak istedim. Peki sizce suçlu kim? İçindekiyle savaşamayan Ella mı, kurt mu, yoksa onu bu hâle getiren büyücü mü?