fbpx

İnsan unutandır ve insan unutulmaya mahkum olandır, demişti Ahlar Ağacı’nda Didem Madak. Uzun uzun düşündüm bu dizelerin üzerine ve yeni bir mısra ekledim kendimce ”İnsan her şey alışan ve alışmaya mecbur olandır.” Zamanın zehirli kırbacından nasibini almış biri olarak, uzun zamandır varlığını inkar ettim ”unutmanın ve alışmanın” gelgitinde fazlasıyla yorulsam dahi aralarındaki o sadakat dolu bağı daha iyi anlıyorum artık, imreniyorum hatta (!). Zira görüyorum ki tüm zıtlıklar bu iki anlam arasında koyun koyuna uyuyor; sevgi ve nefret, aşk ve kin, huzur ve kaygı, direniş ve kabulleniş… Birbiri ardına dizelenmiş güzellikler ekseriyetle yerini debdebeli hayal kırıklıklarına bırakıyor ya da tersi ve hepsi bu iki kelimenin gizeminde can buluyor. Tanrının insanı yaratırken hamuruna eklediği en ihtişamlı gücün unutmak ve alışmak olduğunu kabul ediyorum, evet! Tüm direnişlerimin sonundaki boyun eğiş, hayatımın kaçınılmaz motifi olarak kaderin gergefinde örülüyor ömrüme ilmek ilmek. Yaratılmışların yarattığı ikirciklerden, beynimdeki sancılardan, bütün isyanlardan ve inkarlardan sıyrılıp iman etmem gerekiyor içimdeki zıtlıkların terazisine. Dünyada alışmak ve unutmak üzerine kurulmuş bu dengeyi sineme bastırmam gerekiyor artık. Nietzsche’nin bahsettiği değişimi kabul etmem, yalanladıklarımın koynuna girmem, ölmemek için değiştirmem lazım bu deriyi. Yaşamak içinse daha fazlasına ihtiyacım var benim. Böyle böyle gürültülerin ortasında kuytu bir yer edindim kendime, içimdeki yankılardan sıyrılıp unutmaya alışıyor, alıştıklarımı unutuyorum bilinmezliklerin içinde. İnkar devri bitti ”unutmak ve alışmak benliğime saygısızlık” diyerek naralar attığım o devir kapandı, itiraflar gizli sevdalar gibi kilitli kaldı kapılarının ardında. Kolay taraf olan kabullenişin, zincirle bağladı, pençelerini gırtlağıma dayadığı bir insanım artık. Direnemiyorum, diretemiyorum da… Evrimin parçası olduğu iddia edilen ve kendimi süreç içinde geliştiren homosapiensden tutun, semavi dinlerde yaratıcının ruhundan üfleyerek var ettiği eşref-i mahlukat olan insanoğluna kadar hepsi aynı iki şey üzerine temellenmedik mi, unutmak ve alışmak… Bu adaptasyona ne denli uzak olduğumu yavaş yavaş anlıyorum, o uzaklıktır belki de şimdiye kadarki isyanımın çıkış noktası, bilemiyorum. İnsan kelimesinin unutmak ve alışmakla aynı kökenden gelişini idrak edişimin bu denli gecikmesinin nedeni de budur belki. İrdeledikçe yüze çıkarım derken kendime daha derin bir kuyu kazıyorum, boyun eğişimin görünmezliğini dilerken ayan beyan ortada buluyorum kendimi, kaçsam peşimden geliyor zihnimdeki tüm ikilemler. Tekrar ediyorum art arda “insan unutandır ve insan alışmaya mecbur kılınandır.” Kabul etmek ve kabullenmek arasındaki ince çizgide anıtlaştı silinen varlığım, gerçi kendime bu denli uzak yaşarken artık var mıyım? Daha fazla sorgulamadan bırakıyorum kendimi o iki kelimenin kollarına, varlığımın inkardan aldığı gücün ve kabullenişten doğurduğu zayıflığın yarattığı karmaşa aynı kaynaktan doğuyor farkındayım. Farkındalık uyanıştır, demiştim yıllar önce kendime sarsıcı ve sancılı uyanış. Tüm kabusların eleğinden geçtim de bir türlü bitmedi uyanışlarım. Kendimi inkar ediyorum artık, teslimiyet bu olsa gerek.

Havva Oğuz içeriklerini beğendin mi? Sosyal medyada takip edin!
Abonelik
Bildir
guest
4 Yorumlar
Eskiler
Yeniler En çok oylananlar
Satır içi yorumlar
Tüm yorumları görüntüleyin
Havva Oğuz içeriklerini beğendin mi? Sosyal medyada takip edin!

Okuyucuların Beğendiği İçerikler

Birçok kişinin ‘’zor ama maaşı iyi, garanti meslek gibi’’ düşünceleriyle ün kazanmış bir bölüm olan tıp fakültesini size en ince detaylarıyla aktaracağım. Öncelikle fakülteye gelmeden önce kendinizi ilk gün yapılacak çaylak şakasına ve ileri zamanlarda daha siz TUS isimli bölüm seçmenize yarayan sınava girmeden ‘’Sen ne doktorusun? ‘’ veya diş hekimliği ayrı bir bölüm olmasına […]
Yaşanan herhangi bir gün hiç yaşanmasaydı, her şey daha farklı olur muydu? Misal dün hiç yaşanmasaydı veyahut bundan yıllar önce bir gün hiç yaşanmasaydı yine aynı mıydı hayatınız? Kadere inanmak subjektif bir bakış açısı olarak görünebilir ancak hayatın akışı olarak farklı bir yerden durumu ele alabiliriz. Bütün malzemeleri özene bezene kesip, doğrayıp harika bir yemek […]
Herkesin ölmeden görmek isteyeceği bir yer vardır. Yoksa da henüz keşfetmemiştir… Benim için burası Norveç. “Soğuk Cennet” veyahut “Kuzeyin İncisi” denilen bu ülkenin lanse ettiği imajı bir görseniz aşık olmamak elde değil. O yüzden henüz kendi ülkenizi keşfetmediyseniz ileride belki yol arkadaşım olabilirsiniz! Norveç ”Soğuk Cennet” Ülkenin yönetim biçimi anayasal monarşi ve başkenti Oslo‘dur. 385,207 […]
Her kitap ayrı güzel, dünyasına girdikten sonra… Ama bazı başyapıtlar vardır, gerçekten okumak zevk verir. Okudukça içine düşer, yeni bir dünyanın kahramanı olursunuz. Herkes için değişebilecek bir liste… Daha iyisi varsa da ben okuduğum kadarını biliyorum ve bunlar şu an en iyisi! Daha birçok türde konuşulacak kitaplar olsa da üç ayrı türde üç başyapıt derledim, […]

İlgini Çekebilir

Çoğumuzun, adını belki de hiç duymadığı fakat yaşamımızda denk gelebileceğimiz, farkında ve bilinçli olduğumuz takdirde erken tanı ve tedavi seçeneklerini düzenleyebileceğimiz, benim ise özel eğitim alanında tanıştığım bir sendromdan bahsetmek istiyorum sizlere: DiGeorge Sendromu. DiGeorge Sendromu (DGS) 22. kromozomun (22q11) delesyonu (kromozomun bağlı bulunduğu parçadan kopup silinmesi, yok olması) ya da translokasyonu (kopan veya kaybolan […]
“Sisyphus’u gördüm, korkunç işkenceler çekerken: yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı ve de kollarıyla bacaklarıyla dayanmıştı kayaya, habire itiyordu onu bir tepeye doğru, işte kaya tepeye vardı varacak, işte tamam, ama tepeye varmasına bir parmak kala, bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri, aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden baş belası kaya, o da yeniden itiyordu kayayı, […]
Bugün 10 Mart 2022. Gülistansız 796. gün “Ne durumdayım biliyor musunuz? Ölüm Allah’ın emri, ölüm dünyada var. Gençlerin ölümü zor ama biz her gün yeniden ölüyoruz. Her gün… Toprağa bile basmaya kıyamıyorum, acaba kızım içinde olabilir mi diye. “ 21 yaşında, Tunceli’de bir üniversite öğrencisiydi Gülistan Doku. 5 Ocak 2020 tarihinden bu yana haber alınamıyor. […]
Bir girişim fikriniz var ve bu alanda bir marka oluşturmak istiyorsunuz ya da henüz küçük bir işletmesiniz ve işletmenizi büyütüp kârınıza kâr katmak istiyorsunuz. İşte bu yolda atmanız gereken ilk adım markalaşmak olmalıdır. Peki marka nedir?                Marka yalnızca kalabalık bir pazarda sizi diğerlerinden ayıran isim, logo ve slogandan ibaret değildir. Markanız insanların sizinle etkileşimde […]