Eskiden her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünürdüm. Bir şey yapacaksam eğer, iyi kötü sonuçlar belirlerdim. İyiye de hazırlıklı olurdum, kötüye de. Kötü sonuç elde edersem, çıkmaza girersem diye ne yapacağımı da belirlerdim. İnsanların hep bir adım sonrasını tahmin eder, çoğu zaman yanılmazdım. Fakat bunun beni yıprattığını fark ettim. Anı yaşıyordum yaşamasına ama gece olunca, yatağa yatınca tüm günüm gözlerimin önünden geçiyor, yarını düşünüyordum sonra. Yarını düşlüyordum. Uyumam çok zordu, geceleri sevemedim o yüzden. Gündüzleri yaşarken geceleri yorgunluğumu çıkarmak istemem normaldi fakat yapamıyordum. İki üç saat uykuyla güne başlıyordum. Sağlıksız ya da yorgun hissetmiyordum, bilhassa uyandığım için, güneşe baktığım için içim huzurla doluyordu her gün. Beni yoran insanlardı aslında. Ne zaman yalnızlığı tattım o zaman insanları anlayamadım. Ne zaman gerçek bir dostum oldu, o zaman diğer insanlar hep sönük kaldı. Artık insanları anlamak yerine, onları hissetmek yerine kendime değer vermem, kendimi düşünmem gerektiğini fark ettim. Kendimi tanımak istedim. Bunu da kitaplar sayesinde keşfettim. Her bir kitapta kendimi gördüm. Ben de böyleyim dedim. Ben neden bunca sene kendimi tanıyamadım dedim. Sonra fark ettim, hayatımın başrolü ben değildim. İnsanlar beni ne yöne çekerse o yöndeydim. Kendi kararlarımı seçtiğimi zannederken aslında bana sundukları arasında seçim yapmıştım. Daha farklı düşünmemiştim. Yarını düşünmekten kendimi feda etmiştim de haberim yoktu. Sonra kendimi tanıdım ve tanıttım. Yanımda olanlar yanımda kaldı. Ne olduğum gibi göründüm ne de göründüğüm gibi oldum. Bir anım bir anımı tutmadı. Doyasıya yaşadım. Şizofren gibi olur olmadık duygular hissettim, her şeye karşı ve her an. İşte böyle sevdim ve sevildim. Düşünmeden ama kırmadan yol almayı denedim. Aklımdan, kalbimden geçeni söyledim. Yaptım. Bazen pişman oldum çünkü hiçbir şey bir kalpten daha değerli değildi. Kalp kırıklarının ve acının tadına baktım. Özür de diledim, teşekkür de ettim. Sevdim de, sevildim de.
Ama en çok söylenemeyen sözleri sevdim. İçimde kalan, içinde kalan. İki çift aynı göz, bir çift aynı kalp, akıl yarı yolda terk etmiş… Gözler konuşsa da dil sustu. Dil susunca akıl anlamadı. Kalp soğudu. Eller kala kaldı. Sözler yutuldukça boğaz tıkandı. Her bir sözde bir düğüm arttı. Düğümleri nasıl açsak bilemiyorum ama hayal kurmak yasaklandı. Sonra zaman geçti. Yanımda kalanlar kalmıştı kalmasına da gidenlerin gidişi kalbimi sızlatıyordu hâlâ, pişmanlık bahçelerinde acıyla dolaşıyordum. Kendim olmuştum, sevdirememiştim özümü. Ben de vazgeçtim. Kolaydı zaten kendim olmamak. Hep gülümsemek çok kolaydı benim için. Zaten en çok gülümsemeyi becerebildim.
Acı bir gülümseme miydi yüzümdeki yoksa yaşanmışlıklara rağmen güçlü olduğumu kanıtlayan bir gülümseme miydi? Karar veremiyordum. Zaman geçti, ben değiştim. Değişik huylar edindim. Bazen hiç uyumadan günümü gün ettim bazense hiç uyanmadan rüyalarda gezindim. İnsanların bana getirisinden çok götürüsü olmuştu onu fark ettim. Hayatıma ne kadar insan girmişse o kadar eksilmiştim. Çok değer vermiştim, kolay affetmiştim, çabuk boyun eğmiştim ve eksilmiştim. Ve bunların hepsinin benim suçum olduğunu düşünüyordum. Belki biraz daha alttan alabilirdim, belki katlanabilirdim diye diye kendimden nefret etme seviyesine gelecektim. Sonra bir gün durdum ve düşündüm bir parkta ağacın dalındaki kuşu izlerken. Hayatımdan çıkan insanların hiçbirini ben çıkarmamıştım. Hayatıma giren insanları hayatıma almadığım gibi. Hepsi birden bire olmuştu. Bunu fark etmemiştim. Kader denen şey miydi bu yoksa benim şansım mı böyleydi?
Artık bunları düşünmek istemiyorum. Geçmişte bu bu olmuştu demek istemiyorum. Ben geleceği düşlemek istiyorum. Yanımda olanların düşlediğim gelecekte de olmasını istiyorum. Ama yanımda gerçekten kim var bilmiyorum. Bilmediğim bir yolda, bilmediğim insanlarla, düşlediğim geleceğe selam olsun…