“Hayat kısa, kuşlar uçuyor.” demiş Cemal Süreya. Dünyanın en güzel ve en mantıklı dizeleri olabilir bu. Çünkü zaman çok çabuk geçiyor, saatler durmuyor, dünya hızla dönüyor ve bizler sanki dün hiçbir şey olmamış gibi acı, tatlı yaşamaya devam ediyoruz. Geçen dakikalara eşlik ediyoruz. Herkes yapması gerekeni yapıyor. Kuş uçuyor, kedi mırlıyor, deniz dalgalanıyor, rüzgar esiyor… Ve insanlar her geçen gün biraz daha yaklaşıyor sona, çünkü hayat kısa. Bu kısa hayatta her saniye aklımızdan tek bir şey geçiyor: Öleceksek neden yaşıyoruz?
Size şöyle söyleyeyim, bundan dört sene önce ben de kendime hep bu soruyu soruyordum. Neden yaşıyorum? Neden varım? Her şeyin bir sonu varsa neden bu kadar uğraşıyorum bu dünya için? Ve cevabımı dört sene önce buldum: kardeşim. Cevabım kardeşimdi. Eğer yaşıyorsam bence bir amacım olmalıydı, belki bir görevim. Saksı gibi yaşamamalıydım ki saksıların da bir amacı, bir görevi var. Ve ben kardeşimi ilk kez kucağıma aldığımda amacımın onunla ilgili olduğunu anladım. Görevim onu çok sevmekti. Amacım ise onun yaşadığı her anı güzel kılmak. Diğer kardeşlerimde böyle hissetmemek suçluluk duygusu yarattı içimde. Eğer güçsüz biriyseniz benim gibi ve bir ömrümüz varsa bazen her şeye yetişemediğimi çok iyi anlarsınız. İyi ve güzel olan bütün duygularım tüm dünyaya yetecek kadarsa da bunu taşıyacak omuzlarım yok. Ve herkesi memnun edemezsin sonuçta, değil mi? Ve ben de o an küçük kardeşimi seçmiştim işte. Plansız, programsız, tarifsiz bir şekilde. Ve şu an ona sadece bir not bırakmak istiyorum okusa da okumasa da. Anlasa da anlamasa da. Çünkü bazı anları tarif edemiyorum ama belki yazabilirim.
Hasta olduğun zaman tıkanan burnunu seviyorum, değişen ses tonunu, yaptığın huysuzlukları, halin kalmadığı zaman dahi o tatlı ağlayışını seviyorum. Her halini seviyorum senin. Dağınık saçını, parlak gözlerini, minik ellerini, tombul yanaklarını, paytak paytak koşuşunu. Say say bitiremem. Çok istiyorum seninle yalnız kalmayı. Ama böyle büyümüşüz de bana hayallerini anlatıyorsun ve ben de sen anlatırken söz vermişim kendime, gerçekleştireceğime. İşte öyle yalnız kalmak isterdim seninle. Benden başkasına hayallerini paylaşma isterdim, duygularını açma, kahve içme… Bencilim galiba bu sevgiyi paylaşma konusunda yine. Na’pim tabiatım böyle.
Ama hayır; isterim dostların olsun, birbirinizi çok sevin, asla terk etmeyin. Hep birbirinizin yanında olun. Hep iyiye, güzelliğe teşvik edin. Hayaller kurun imkanlı, imkansız. Ben gerçekleştirmek için çabalarım. O dostunla her şeyi ve herkesi sevin. Kötü duygulardan arındırın birbirinizi. Hayır işleri yapın, gönüllü yerlerde çalışın. Bir şarkı açın ve yorulana kadar zıplayın. Dünya dönmeye devam edene kadar şükredin ve gülümseyin. Çünkü dost dostun aynasıymış kardeşim. Seni olduğu gibi gören, hatalarını düzelten, senin sende bilmediklerini keşfeden.
Ve kardeşim; iyilik olsun her adımın. Çünkü, uzaktan baktığın vakit hayata, insanlara, tüm evrendeki her canlıya; onlara dokunmadan, ne düşündüklerini bilmeden, neler yaşadıklarını anlamadan tam olarak anlayamazsın kimseyi. Buna sen de dahilsin, kendinle kaldığın zaman kalbine dokunduğunda attığı ritmi hisset ki sana ne anlatmak istiyor anlayabilesin. Adımın iyilik olsun, nefesin sevgi koksun. Şunu hiç unutma; sevgiyle, iyilikle yapılan her şey karşılığını bulur.