Kabuğum kırıldı. Neye uğradığımı şaşırdım. Ters döndüm, hayatı bir de böyle gördüm. Düzeldim sandım, bu sefer de kalbime batan taşların altında ezildim. Kabuğum kırılınca anladım kamburumun ne kadar büyük olduğunu. Boynumu kim bükmüştü böyle zaman içinde bilmiyordum. Esnedim, yüzümdeki kırışıklıklar yaşımı değil de yaşadıklarımı gösterdi bana. Kimdi tüm yaşanılanların sorumlusu, neydi sorun. Hayatımın sorumluluğu bende sanıyordum. Ne kadar aldanmışım. Büyüdüm sanırken ne de çocuk kalmışım. Bu insan yurdunda ne çok yalnızlık çekmişim.
Söyleyin, geceleri gündüze bağlayan zaman mefhumunu hangi kitabın arasında kuruttum. Sabahı öğlen, geceyi gündüze çeviren yaşamımı sorgulamakta fazlasıyla geç kaldım. Kızmanın da faydası yok, hayatı kırıklarla dolu insana. Sahi, kırgın bir insana kızmak, toprağı iki kat örtmek değil midir ölünün üstüne? Zararı olanın faydası olmazken faydası olanın neden zararı bin bir türlü. Ah gençliğim, sorduğum sorularla yorduğum kalbini bir de hayat çarpsın istemezdim. Yaşlandığımda uslanacağını sandığım kendimin bezginliğini görmeseydim keşke. Hiç yaşamamışız gibi olacak sonunda demiştin ya hani, o zaman niye yaşadım tüm bunları. Ne öğrendik yitip gittikten sonra dünya hayatında. Bize kattıklarının altında ezilirken biz ne katabilirdik ki bu hayata.
Yazmasam yaralanırdım, yazdıkça yaramı kanattım. Olsun, bilsin herkes gülüşlerimin sahte olduğunu. Hayatın keşmekeşinde bir küçük anın içinde kalmak için bütün kelimeleri yoracak güçte olduğumu. Yanlışsa bile yazdığım, yazmaktı doğru olan. Heyhat, kelimelere savaş açmışken barış antlaşması imzalamayı düşünmek ne saçma. Ben istesem de doğru yere gitmiyor kelimeler. Kelimeleri kirlettiler ve temizlemek için yazmak, yazdıkça yanlışa düşmek, doğruya ulaşmak için yine yazmak gerekiyor. Bu da benim tezadım. Bu da benim hayatım der gibi ama o hayat hiç bana ait değilmiş gibi. Kelimelerini bile ben seçmiyorum, beni yaralayanlar seçiyor. Ben sadece o yaraları kanatarak mürekkebi dağıtıyorum.
Evet, beni anlamadılar kalbim. Ben de kitapların sayfalarına saklandım. Şiirlerin mısralarında ağladım. Roman karakterleriyle dertleştim. Bazen intihar ettim bazen de doğdum yeniden. Yine de anlamadılar. Dünya iki yüzlüydü ve ben hep ters yüzüne denk geldim. Çoğu zaman sabah oldu ama gün bir türlü aymadı. Neden yalanları ezberleyerek büyümemize müsaade etti bu hayat. Bir gün elbet inanacağımızı sandılar. Ama istisnalar kaideyi bozdu. Romanlar yalanların isyanına kalktı zaman zaman. Yazar ve şairler gerçekleri yazmaya dayanamadılar. Kimi zaman öldüler kimi zaman da ölmek istediler. Çünkü biliyorlardı ölmeden anlaşılmayacaklarını. Belki de sadece anlaşılmaktı istedikleri. Bu olmadı ve romanlar da suçsuzca asıldı. İntihar bazen bir infazın sonucu olarak kaldı akıllarda. Ama kimse anlayamadı, şu an olduğu gibi. Neyse ki dalmış gözlerim hayata döndü ve ben bunları düşünürken kaplumbağa ormanın içinde kaybolup gitti.