fbpx

Bir sabah boğaz ağrısıyla uyandım. Kışın gelişinin alameti olarak gördüm bu durumu. Bir süre hastalandım. Kaç gün olduğunu hatırlamıyorum. Hastayken huysuz olduğumu ben de biliyorum. Hastalığa şükretmek konusunda sınıfta kalıyorum çoğu zaman. Hastalık geçti iyiyim derken bir türlü iyileşemiyor şu aciz bedenim. Boğazımda sürekli bir ağrı, acıma hissi var. Herhalde zamanla iyileşeceğimi düşünüyorum. Şimdilerde herkes hasta, hem ruhen hem de bedenen. Kimse kafasını kaldıramıyor. Gerçi iyiyken de durum farklı değil. Ne tefekkür ne teşekkür var dilimizde, zihnimizde, kalbimizde…

Hafif bir ağrı deyip önemsemiyorum durumu. Pandemi dolayısıyla bağışıklığımız düştü, şimdi de hastalıklar üst üste gelmeye başladı. Bir virüsü yenmeye çalışırken bir sürü virüs ve bakteriyle savaşı bıraktık. Yenilgiyi kabul edip önümüze bakıyoruz. Geçer bu da elbet. Her şey O’nun izniyle. Bunu bilmek yükümü hafifletiyor. Ama bir türlü geçmiyor sıkıntılarım. İçimde bir sürü düğümle uğraşıyorum. Çözmeye çalıştıkça daha çok karışıyorum. İş yaparken yoruluyorum. Oflayıp pufluyorum. Dışarı çıkınca insanlar yoruyor. Herkesin dili şikayet eder olmuş. Daha çok sıkılıyorum. Gözümü haramdan korumak istiyorum ama bunun için ancak kör olmak gerekir. İnsanlar sürekli yaptıkları her şeye saygı duymamızı istiyorlar. Benim doğrularım ve inancıma saygı duymadan bekliyorlar bunu üstelik. İçinde bulunduğum her alanda bir çatışma, bir muharebe. İnsanların putları sayısız, kendi putlarımızı görmekte körüz. Körlüğü putlara, gözleri harama dikmişiz. Hey gidi neler diyorum ben. Aklımdan geçeni kimse duymuyor. Peki kimsenin de aklından geçmiyor mu bunlar. Akıl donmuş bir et parçası bugünlerde…

Kafamı toplayamıyorum. Hastalıklar, hastalıklar… Sadece maddi olsa iyi, bir de manevi hastalıklar. Dilimizde o günah, bu günah diye ahkam kesmeler, oysa baksan günahın içinde yüzmekteler. Boğazım ağrıyor hâlâ. Sanki tüm bunları bağırarak dünyaya haykırıyorum. Haftalar geçiyor ama ağrı geçmiyor. Hastaneye gitmeyi sevmiyorum. Oysa şimdiye gitmem gerekirdi. Hastaları görmek beni daha çok hasta ediyor, elimde değil. Gerçi biz ölümü unutmak için mezarlıkları içimize gömmüş insanlarız, bizi kim gömecek acaba. Gördün mü, hastalıktan ölüme geçtik şimdi. Kendime gelmem lazım, o da nerden çıktı? Ölümü düşünmenin vakti mi? Evet, vakti. Ölümü hep düşünsek böyle adaletsiz, vicdansız, yalancı, hırsız, günaha batmış olabilir miydik? Bu kadar olmazdı en azından. Herkes kulaklığını takmış bile, kendime konuşuyorum anlaşılan.

Doktorun kapısında bekliyorum. Kapıdan giren çıkan belli değil. Hak, hukuk kalmadı bu insanlarda. Önce benim işim görülsün derdinde herkes. Ben de mi öyleyim acaba? En azından bu konuda sıra beklemeyi bilenlerdenim. Oysa hemen çıkıp eve gitmek istiyorum. Hastane beni boğmaya başladı. Eskisi kadar rahat nefes alamıyorum. Yutkunmak bu ara zaten zor ve acılı. Neyse ki sıram geldi. Kapıyı çalıp içeri giriyorum. Doktor boğazımı muayene ediyor. Muayene ederken de aklına gelen soruları sıralıyor. Boğazım muayene edilirken ne kadar cevap verebilirsem veriyorum işte. Biyopsi isteyelim diyor. İki hafta sonraya randevu veriyor. Tamam diyorum, tam kapıdan çıkarken sormak aklıma geliyor. Ciddi bir şey mi? Henüz kesin bir şey söyleyemeyiz diyor doktor. Aslında bir fikri varsa da söylemez biliyorum. Yüz ifadesinden bir şeyler çıkarırım diye bakıyorum ama bir doktor kayıtsızlığıyla bilgisayar ekranına başını çeviriyor. Hastaneden çıkarken aklıma geçmiş hastalıklarım geliyor. Yılda bir iki kez grip geçirmek dışında ciddi bir hastalığım olmadığını düşünüyorum. Şimdi bir anda amansız bir hastalık geliverse ne yapacağımı düşünüyorum. Düşünmek istemiyorum. Susuyorum.

İki hafta sonra biyopsi yapılıyor. Sonuçları alıp tekrar doktoruma gidiyorum. Bir sonuçlara bakıyor bir de bana. Gırtlak kanseri deyip susuyor bir süre. 3. evredeymişim. Sesimin bir türlü düzelmemesi, boğazımda şişlik, yutkunurken acıma vs. hepsi bundanmış meğer. Bu kadar ilerlerken nasıl fark edememişim. Oysa daha dün evde ne yemek yapsam, ütüyü ne zaman aradan çıkarsam diye dertleniyordum. Benim dert dediklerim büyümüş, büyümüş de gırtlağıma kadar gelmiş meğerse. Şimdi oturup burada doktora anlatmak isterdim, ben kimim, ailem kim, dertlerim neler, bugüne kadar nelere canımı sıktım, neler için otuzlu yaşlarımda akları düşürdüm saçıma. Ama ne fayda, olan olmuş giden gitmiş. Doktor ümitsiz konuşmadı, sonrasında yapılan tetkikler tümörün diğer organlara henüz sıçramadığını ve tedavi ile iyileşme şansım olduğunu gösterdi. Önce ameliyat oldum. Boğazıma açılan delik bana nefes almanın önemini anlatmaya yetti. Ardından radyoterapi ve kemoterapiler bitmek bilmedi. Sesim bir daha eski hâline dönmedi. Bir sabah uyandığımda soğuk algınlığı sanıp kısılan sesime duyduğum kayıtsızlıktan utandım. Nasıl olsa geçecek ve iyileşecektim düşüncesine kapılıp hastalığın benden aldıklarını düşünme fırsatım olmamıştı. Daha doğrusu gerek duymamıştım. Hayatımda hiç sigara içmeyen ben, alkolün ne olduğunu bilmeyen ben, sağlıklı beslendiğini sanan ben şimdi hastane köşelerinde sorularıma cevap bulamadan yitip gidiyorum. Arayıp derdimi anlatamadım kimseye. Kimse de arayıp nasılsın demedi. Dünya böyle bir yer olacak deseler inanmazdım. Kanserim, ölüyorum ve eşim, dostum, ailem kimse farkında değil. Şimdi ne olacağım ben, toprak mı, kemik mi, bir avuç ceset mi? Hayır diyorum, ölmeyeceğim ve hayatın manasını bulacağım. İçimde bir kanseri değil, bir ümidi yeşerteceğim. Dert dert diye dediklerimi bir köşeye bırakıp nefes almanın tadını çıkaracağım. Gerçek olmayan ilişkilerden, insanlardan, zorunluluklardan kaçıp kurtulacağım. Çünkü her şey O’nun izniyle. O’na sığındım ve tevekkül ettim. Kalan her nefesim O’na giden bir yol. Yol da, yolcu da O’nun. Ölmek artık bir geçiş töreni. Vuslatı var bu yolun. Şimdi rahat bir nefes alabilirim.

Rumeysa Güler içeriklerini beğendin mi? Sosyal medyada takip edin!
Abonelik
Bildir
guest
0 Yorumlar
Satır içi yorumlar
Tüm yorumları görüntüleyin
Rumeysa Güler içeriklerini beğendin mi? Sosyal medyada takip edin!

Okuyucuların Beğendiği İçerikler

Birçok kişinin ‘’zor ama maaşı iyi, garanti meslek gibi’’ düşünceleriyle ün kazanmış bir bölüm olan tıp fakültesini size en ince detaylarıyla aktaracağım. Öncelikle fakülteye gelmeden önce kendinizi ilk gün yapılacak çaylak şakasına ve ileri zamanlarda daha siz TUS isimli bölüm seçmenize yarayan sınava girmeden ‘’Sen ne doktorusun? ‘’ veya diş hekimliği ayrı bir bölüm olmasına […]
Yaşanan herhangi bir gün hiç yaşanmasaydı, her şey daha farklı olur muydu? Misal dün hiç yaşanmasaydı veyahut bundan yıllar önce bir gün hiç yaşanmasaydı yine aynı mıydı hayatınız? Kadere inanmak subjektif bir bakış açısı olarak görünebilir ancak hayatın akışı olarak farklı bir yerden durumu ele alabiliriz. Bütün malzemeleri özene bezene kesip, doğrayıp harika bir yemek […]
Herkesin ölmeden görmek isteyeceği bir yer vardır. Yoksa da henüz keşfetmemiştir… Benim için burası Norveç. “Soğuk Cennet” veyahut “Kuzeyin İncisi” denilen bu ülkenin lanse ettiği imajı bir görseniz aşık olmamak elde değil. O yüzden henüz kendi ülkenizi keşfetmediyseniz ileride belki yol arkadaşım olabilirsiniz! Norveç ”Soğuk Cennet” Ülkenin yönetim biçimi anayasal monarşi ve başkenti Oslo‘dur. 385,207 […]
Her kitap ayrı güzel, dünyasına girdikten sonra… Ama bazı başyapıtlar vardır, gerçekten okumak zevk verir. Okudukça içine düşer, yeni bir dünyanın kahramanı olursunuz. Herkes için değişebilecek bir liste… Daha iyisi varsa da ben okuduğum kadarını biliyorum ve bunlar şu an en iyisi! Daha birçok türde konuşulacak kitaplar olsa da üç ayrı türde üç başyapıt derledim, […]

İlgini Çekebilir

Çoğumuzun, adını belki de hiç duymadığı fakat yaşamımızda denk gelebileceğimiz, farkında ve bilinçli olduğumuz takdirde erken tanı ve tedavi seçeneklerini düzenleyebileceğimiz, benim ise özel eğitim alanında tanıştığım bir sendromdan bahsetmek istiyorum sizlere: DiGeorge Sendromu. DiGeorge Sendromu (DGS) 22. kromozomun (22q11) delesyonu (kromozomun bağlı bulunduğu parçadan kopup silinmesi, yok olması) ya da translokasyonu (kopan veya kaybolan […]
“Sisyphus’u gördüm, korkunç işkenceler çekerken: yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı ve de kollarıyla bacaklarıyla dayanmıştı kayaya, habire itiyordu onu bir tepeye doğru, işte kaya tepeye vardı varacak, işte tamam, ama tepeye varmasına bir parmak kala, bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri, aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden baş belası kaya, o da yeniden itiyordu kayayı, […]
Bugün 10 Mart 2022. Gülistansız 796. gün “Ne durumdayım biliyor musunuz? Ölüm Allah’ın emri, ölüm dünyada var. Gençlerin ölümü zor ama biz her gün yeniden ölüyoruz. Her gün… Toprağa bile basmaya kıyamıyorum, acaba kızım içinde olabilir mi diye. “ 21 yaşında, Tunceli’de bir üniversite öğrencisiydi Gülistan Doku. 5 Ocak 2020 tarihinden bu yana haber alınamıyor. […]
Bir girişim fikriniz var ve bu alanda bir marka oluşturmak istiyorsunuz ya da henüz küçük bir işletmesiniz ve işletmenizi büyütüp kârınıza kâr katmak istiyorsunuz. İşte bu yolda atmanız gereken ilk adım markalaşmak olmalıdır. Peki marka nedir?                Marka yalnızca kalabalık bir pazarda sizi diğerlerinden ayıran isim, logo ve slogandan ibaret değildir. Markanız insanların sizinle etkileşimde […]