Birlikte okuyunuz. 👇🏻
“Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiçbir zaman sevmedin beni
Ne kadar yakından ve arada uçurum;
İnsanlar, evler aramızda duvarlar gibi” diyen Cemal’in suçu ne peki? Kaç kez bakmış 5.45 vapurunda hangi şarkıyı duysa onlar için söylenmiş sanki. Aynen böyleymiş işte.
Annemden kalan bir elbise şimdi üstümde. Buram buram hem de… Peki ya annem nerede? Peki ya annesiz kalan kumrular? Babaları nerede? Çalıkuşu ötmüyor tek başına. Arkadaşı yok diye hepten suskun şu günlerde. Peki ya senin arkadaşın nerede? İki durak öteye gizlediklerin cam perde.
Canın sıkılıyor değil mi? Sahi senin de sıkılıyor mu? O zaman bunca dil, bunca lisan niye? Bunca insan, bunca göz, bunca bakış niye? “Kör olmadın mı sen hala?” deme. Dilsizlikten geldim, kör olmamak için nelerimi vermezdim. Yok, hayır vermezdim arkadaşlarımı. Belki baharlarımı bile… Seni hiç vermezdim zaten. Ne yapardım sen olmasan. Yazmasan şöyle… Seneler sonra bile kalmasan şu beyaz kağıdın üzerinde… Ne diyordu Sait Abi? “Yazmasam deli olacaktım.” olacakmış sahiden, olurmuş sahiden. Peki biz yazmasak ne olurduk? Ne olurdu yazmasa bizim halimiz?
Yazmasak…
9 yaşımızda…
19 yaşımızda…
Yazmasak…
Yazmasak ölürdük biz. Asarlardı bizi.
Sahi dizerler miydi kurşuna? İlk neremizden vururlardı? Neremizden alırlardı canımızı?
Sahi acımazlardı değil mi? Şimdi de acımazlar gerçi… O zaman tutuklasınlar bizi. O zaman kelepçeye vursunlar ikimizi. Ama sen de gel olur mu? Gerekirse boynuma assınlar seni. İlkokuldaki Mehmet gibi… Gelmezsen eğer ben de asarım kendimi. Annem gibi…
Dedim ya işte ölürdüm, değmesen kağıdıma
Alnıma, yazıma…
Teşekkürler, bu hayatta en çok sana…
17 Haziran 2019, İstanbul