Hava soğuktu. Esen rüzgâr, düğmeleri açık montumu bir süper kahramanın pelerini gibi dalgalandırıyor, saçlarımı okşuyordu. Bense kaldırımda yürüyordum. Esen rüzgârın uyandırdığı o duyguların arasında yürümeye devam ediyordum tıpkı diğer insanlar gibi. Bunca insan, kocaman bir kaldırımı dolduracak kadar çok insan, her birinde bir akıl, her birinde farklı bir duygu, her birinde farklı bir hikaye. Karşıdan gelen sarışın kız, ağlıyordu. Belki birisini kaybetmişti, belki de birisi onu kaybetmişti. Bilemiyordum, tek bildiğim ağladığıydı. Tek bildiğim, bir şeyin onu üzdüğüydü. Ona doğru yaklaştım, omzundan tuttum, konuşmak istiyordum. Bana döndü birden. O gözler, deniz gibi gözler. Merminin yanında halt ettiği o gözler, beni tam on ikiden vurmuştu. Kalbimin tam da ortasından. ”Ne istiyorsun, görmüyor musun hâlimi?” dedi bana. ”Görmez miyim? Herkesten çok ben görüyordum seni. Bu yüzden seni ben durdurdum başkası değil.”
Kulağına doğru yavaşça eğildim, ”Gördüğüm için durdurdum seni.” dedim. Bana şaşkınlık dolu bakışlar atıyordu. Beni tanımıyordu ancak ne fark eder ki? Tanıdıkları neredeydi ki o ağlarken? Hiç kimse yoktu yanında, benden başka. Sadece ben vardım. Elimi yüzüne doğru kaldırdım ve yavaşça denizden taşan suları silmeye başladım. Korkuyordu benden, bakışlarından belliydi ancak geri çekilmedi. Kaçmaya çalışmadı. Tepki göstermedi çünkü korkuyu bastıran bir şeyle yaklaşmıştım ona, merhametle.
Kolumu omzuna attım ve kendime doğru çektim. Teslim olmuştu bile çoktan. Kollarıma teslim olmuştu, tıpkı benim denizde kaybolduğum gibi, bu surların arasında da o kaybolmuştu. İkimiz de insanlığa kaybolmak için bir ara sokağa girdik. Sakin bir biçimde montumu çıkardım ve kaldırım kenarının üzerine attım. Montun üstüne oturduk. Ağlamayı artık bırakmıştı. Belki de bunun için ağlıyordu. Belki de yalnızlıkta boğuluyordu ve şimdi bana sarılmıştı, güvende hissediyordu. Gözlerine bir kez daha bakacaktım ki son anda başımı yere çevirdim, bir kez daha vurulursam oracıkta ölebilirdim. Sordum ona ne olduğunu, ”Beni istemedi.” dedi. Bu bir kötülük müydü? Yoksa bir iyilik mi? Onu kendine layık görmeyen bir insanın yaptığı bir hataydı bence. Mademki istemedi, neden ağlıyordu ki? Dünya neden bu kadar zayıf insanlarla dolu olmak zorundaydı?
Kulağına doğru bir kez daha eğildim. Ona acıyı bitirebileceğimi söyledim. O da bunu çok istedi ve ben de kıramadım. Çıkardım cebimden bir bıçak, tam boğazına sapladım. Tüm denizi bir anda boşalttım ama su kırmızı akıyordu. Bıraktım bıçağı boynunda ve soğukkanlılıkla uzaklaştım oradan. Artık acı bitmişti ve bir zayıf daha silinmişti. Yeniden çıktım kaldırıma, sıradaki hikâyeyi aramaya. Karşıdan ağlayarak birisi geliyordu. Üzerinde düğmeleri açık bir mont vardı. Rüzgar montunu dalgalandırıyordu tıpkı bir süper kahramanın pelerini gibi.