Hukuk deyince aklımıza mahkeme kararlar ve bunun uygulayıcıları gelir. Peki tarih bu uygulayıcılara nasıl yer veriyor??
Özelikle de kadınlara, buyurun:
“Bugün, daha önce hiç olmadığı kadar kadın liderler istiyoruz. İsim takmaktan korkmayan, dışarı çıkıp savaşmaya istekli liderler. Bence kadınlar medeniyeti kurtarabilir. Kadınlar kişidir.”(Emily Murphy)
Emily Murphy, 14 Mart 1868’de Cookstown/Ontario/Kanada’da doğdu. Babası Isaac Ferguson tanınmış bir iş adamı ve toprak sahibiydi. Büyükbabası Ogle R. Gowan bir siyasetçi ve gazete sahibiyken iki akrabası da yüksek mahkeme yargıcıydı. Doğduğu yıllar, Batı medeniyetinin Rönesans ve reformlarla elde ettiği maddi refahı, temel insan hakları ve eşitlik, kadın hakları gibi sosyal haklara henüz yansıtamadığı yıllardır.
19 yaşında bir rahip olan Arthur Murphy ile evlenen Emily çocuklarından biri ölünce aktivist bir kimliğe bürünmeye başlar ve bunu sonucunda Edmonton Hastanesi yönetimine giren ilk kadın olur. Hastane yönetiminde kadınların ve çocukların sağlık hizmetlerinden daha çok yararlanması için çalışırken bambaşka bir gerçeği fark eder. Kadınların hiçbir hakkı yoktur. Bunun sonucunda artık mücadele yolunu belirleyen Emily, artık kadın hakları için çalışacaktır.
Bunun sonucunda bir davaya seyirci olarak gittiğinde içeri alınmayınca erkeklerin de girmemesi gerektiğini ileri sürer ve kadın hakları için en azından kadın yargıç atanmasını ister ve bunu sonucunda Birleşik Krallık’ın ilk sulh hakimi olur. Lakin yargılama yapmasına izin vermezler çünkü BNA yasasına göre insan tanımına kadınlar uymamaktadır.
Bunun üzerine ”meşhur beşli” olarak tanımlanan arkadaşları ile kadının da insan tanımına uyduğuna karar verdirir. Bundan sonra bu karar ile kadınlar hayatın her yerinde saygı ve görev alma şansı elde etmiştir. Emily 1933 yılında vefat etmiştir.
“Erkekler öldürüyorsa, biz kadınların görevi yaşamı korumak için savaşmaktır. Erkekler susuyorsa bizim görevimiz, ideallerimizle dolu olan sesimizi yükseltmektir.”
Clara Zetkin, 1857–1933 yıllarında yaşayan kadın hakları savunucusudur. Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanması önerisini getirmiş ve öneri oy birliğiyle kabul edilmiştir.
Adolf Hitler’in Almanya Komünist Partisi’ni Reichstag Yangını’ndan sonra yasaklamasıyla Zetkin ömrünün son yıllarını Sovyetler Birliği’nde sürgünde geçirmiş, 20 Haziran 1933’te Moskova’da kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmiş ve burada defnedilmiştir. Batı Almanya ile birleşene kadar Doğu Almanya’nın 10 Mark banknotlarının üstünde Zetkin’in fotoğrafı vardır.
Ve geldik medarıiftiharımıza;
Süreyya Ağaoğlu, Türkiye’nin ilk kadın avukatıdır. 1903 yılında Dağlık Karabağ’a bağlı Şuşa kentinde doğmuştur. Süreyya Ağaoğlu’nun babası, hukuk profesörü Ahmet Ağaoğlu’dur.
İstanbul Kız Lisesi’nde okumuştur.
Lise yıllarında sınıfta cumhuriyet devrimlerinden söz ettiğinde arkadaşlarının gavur olarak çağırdığı Süreyya Ağaoğlu, avukat olmayı hedeflemiş, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi‘ne kaydını yaptırmak istediğinde engellerle karşılaşmış, o yıllarda fakültede kız öğrenci olmadığından üniversitenin rektörüne başvurmuştur.
Buradan başarıyla mezun olduktan sonra 1927 yılında Ankara Barosu’na başvurunu yapmış, 1928 yılında serbest avukatlık ruhsatını almıştır. Resmi anlamda Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın avukatı olmuştur.
Avukatlık mesleğini icra ederken aynı zamana kadın hakları savunuculuğu da yapmıştır.
Babasının avukatlığını yapan Süreyya Ağaoğlu, 29 Aralık 1989’da İstanbul’da yaşamını yitirmiştir.
İnşallah bunu okuyan ya da okumayan genç kızlarımız, güç alarak başarının önünde hiçbir engelin olmadığını gösterecektir herkese…