En iyi bildiğin şeyleri bile artık bilmemek. Duyduğun sesleri artık tanımamak. Anladım sandığın şeyler arasında sadece kaybolduğunu anlamak. Saatlerce yürüsen de kendi içine varamayacağını fark ettiğin için kendini anlamaktan da vazgeçmek. Anlatmaktan yorulmak, susmanın kıyısında dinlenmek için durduğunda anlattıklarının sana yüklediği ağır yükü hep sırtında hissetmek. Neyin var neyin yoksa bir deniz kıyısına bırakıp kaybolmak istediğini biliyorum. Derin bir nefes aldığında nasıl da kalbinde bir yerin sızladığını, o derin nefese benliğinin takılıp hep yarım nefeslerle yaşadığını biliyorum. Uzaklara gitmek için bulduğun o küçük bahanelerin yanına dönmek için önünde uzanan uzun nedenlerle nasıl da geri dönemiyorsun ama. Gitmenin zor olduğunu düşünürken dönememenin midende yarattığı o ağrı, bütün gitmelerin acısını yutar. Kendini anlayan insan ve anlamayan insan arasındaki fark kendini neyin mutlu edeceğini bilmektir. Kendini anlarsan, mutlu da edersin kendini. Kendini anlamayan insanların içlerinde taşıdıkları hüzünde de, öfkede de kendini anlayamamanın rahatsız eden sızısı vardır. Hayatın boyunca içinde taşıdığın o umut büyüdükçe senden uzaklaşır. Sen kendinden uzaklaştıkça yalnızlığınla yakınlaşırsın. Sen kalbini umutla dolduramıyorsun diye yalnızlığınla tıkamaya çalışıyorsun boşluklarını. Başkalarını seviyorsun da kendini sevemiyorsun bir türlü. Yanlışlarımla doğrularımla ben buyum, diyemiyorsun. Böyle olduğun için kendine kızıyorsun üstelik. Yanlışlarını büyütüyorsun öfkenle ,doğrularını örtüyorsun sonra. Bir taş, tam kalbinin ortasında duruyor. Kalbinin yerini boşluğa bırakmış bu insanların arasında o taşla yaşamaktan yorgunsun görüyorum. Gözlerinin altında oluşan siyahlık kalbindeki taştan daha siyah değil. Ne yana gitsen yanında, yüzünü çevirsen de içinde. Kabullen artık, taşını sevmeyi öğren ancak böyle hafifler ruhun. Ömrün boyunca taşıyacaksın kalbinde. Hatırla umudunun kalbini doldurduğu bir akşamüstü uzaklara bakıp “Uzaklara gelse de insan hep yanında kalbini taşıyormuş.” diye yazmıştın. Şimdi kalbin yalnızlıkla dolu, sırtında yorgun akşamüstleri, adımların yabancı değil artık. Sesindeki canlılığı artık kuşların cıvıltısında duyabiliyorsun sadece. Kaybettiklerine özlemin kazandıklarının yanında kocaman bir dağ. Avucunun içine bakıp görebilseydin geleceği, uzaklara attığın o ürkek adımlarını hiç atmazdın biliyorum. Yabancısın artık bakışlarına, aynada gördüğünden daha yorgun ruhun. Gökyüzünde bir yerde tanımadığın hayatlarla olan bir derdin var. Tüm insanlardan bir hayat alacaklısı gibi bekliyorsun ama sana verilen tek hayatta yaşamayı öğrenemiyorsun. Yüzüne vuran o rüzgarın içindeki taşa değdiği an parçalansa keşke diyorsun. Parçalandığında senin de onunla kaybolacağından haberin yok. O taş sensin, senin hüznün, senin öfken, günahın, sevabın o taşta. İnsan kendini içinde taşır da yaşadıkça büyür taşı.
Abonelik
0 Yorumlar