Sen bir bahar günü, soğuk bir bankın nemi henüz geçmemiş sırtında, hırkanın kollarını çekiştire çekiştire için içini yiyorken hani masmavi denize bakıyordun. Zaman ve mekândan bağımsız, sana orada olduğunu hissettiren tek şey yağmurun kokusuydu. Bir cuma günü iş çıkışı gürültüsü gibi de değil üstelik, sokak lambalarının yandığı vakitte, hava güzel diye evin yolunu uzattığın o sokaktan usulca dönmek gibi vakit kazanmayı dilemiştin. Zaman dursun, geride bıraktığına inandığın mutluluk sana yetişsin diye kendine sessiz bir yer bulmuştun. İçinde, hem tapar hem de kaçarcasına tutunduğun bir yalnızlık vardı.
Yeni bir mutluluğu elde etmenin ihtimalini, geçmişin göz kamaştırıcı ışığında aradın. Bu kez öfke hiç olmadığı kadar sert çaptı yüzüne. Çünkü her şeyin güzel olacağı hissi geride kaldı gözünde. Bozkırın ortasında deniz aradın. Yalnızlık artık kaçtığın bir savaş hâline geldi. Oysa yalnızca kazandığın başka bir yenilgiydi.
Geleceğin karmaşası sırasını bekliyormuş gibi omzuna bir yük misali kuruldu sonra. Bir aydır masanın üstünde vicdanını yoklayan ama diğer kitaba da başlatmayan o yarım kalmış kitabı nihayet kaldırdın. İçinde gizlediğin ihtimalin yerini merak aldı şimdi. Planlar dâhilinde, her şey düşündüğün gibi giderse, herhangi bir olumsuzluk olmazsa… Son duanı da her defasında ne olacağını kestiremediğin bir kumarda kaybettin. Cebinde buruşan sigarayı çıkarıp yaktın sonra. Kalabalık bir sokakta, adımların tekdüze, geçmişin alçalan sesi ve geleceğin karmaşa dolu uğultusu içinde yürüdün. Yalnızlık artık taptığın bir kaçış yolu oldu. Oysa yalnızca yanında taşıyabildiğin başka sıradan bir duyguydu.
Bir şey fark ettin aniden. Şu an içinde bulunduğun, ilerleyen, durmayan, geri gelmeyen, ilerisinin ya da gerisinin herhangi bir önemi olmayan zamanı. Aylardan mayıs, ağaçlar çiçek açmış, yağmur toprağa işlemiş, geride atlatılmış kış ayazının ve ileride ardı sıra yerleşecek kavurucu yaz sıcağının telaşlı hissi yok artık. Sen varsın. Sen ve içinde bulunduğun an var.
Her şeyden koşarcasına kaçtığın o bankın üzerinde artık tadını alarak içtiğin sigara ve rengine kapıldığın masmavi deniz var. Hırçın bir atın üzerinde en nihayetinde geçtiğin o patika yoldan geriye, cebine koyduğun bir avuç tozdan kurtulup yemyeşil araziye adım atmak kaldı.
Sen bir bahar günü için içini yiyorken hani masmavi denize bakıyordun, zaman ve mekandan bağımsız. Oysa sen tekrar dönüp bakarsan o masmavi denize, anlayacaksın ki umut hep var; ne geçmişte ne de gelecekte, tam şu anda, doğru yerde ararsan.