Bizden önce yaşamış olan, teknolojiyle iç içe yaşamış insanların çoğunluğunun karşısına çıkan, kimisinin de aklını kurcalayan “Acaba yapay zekâ insanların hayatını mahveder mi?” doğrultusundaki soruların cevabını öğrenen nesilden birisiyim ben. Biz burada mağdur olan kişiler olarak saklanıyoruz. Bir de şunu söylemek istiyorum, bizim buraya girmemize sebep olan şey tam anlamıyla insanlar.
Bugünden yaklaşık olarak dört sene öncesiydi. Teknoloji akıl almaz noktalara gelmişti. Takip edenlerin heyecanını katlayan gelişmeler her gün yaşanıyordu. Dünyadan kilometrelerce uzaktaki mekanizmalara müdahale ediliyordu. Bilgisayar dediğimiz şeylerle bir günde yapılan şeyler, o güne kadar bilgisayarla yapılan her şey kadardı artık. Açık ve net olarak yaşanan gelişmeler periyodik olarak artıyordu. Akıllardaki soru içinse hayal edilen pek çok yöntem vardı. En azından bu soruya “Evet.” cevabını verenler pek çok yol öne sürüyorlardı. Sorulan soruya, öyle şey olmaz, cevabını verip tüm ihtimalleri es geçen insanlar da vardı. Evet cevabını verenlerin çoğunluğu, insan görünümünde tasarlanan robotlar insanların yerine geçecek, fikrindeydi. Diğer bir yol ise bilgisayarların görünmeyen âlemde dünyayı karıştırmasıydı. Tam da bu olmuştu. Diplomasi ve dünya yarışı teknolojik hamleler gibi her geçen gün katlanarak ve kızışarak artıyordu.
Teknoloji dünyasının son üç yılında göz bebeği olan bir bilgisayar, tabiri yerindeyse çok hızlı öğreniyor, insanlara çok faydalı oluyordu. Ona HY-A21 ismi verilmişti. İnsan profilinde tasarlanan robotlar gibi konuşamasa da onları çok uzun süre önce geride bırakmıştı. Onlardan tek farkı konuşamamaktı. Cevap vereceği zaman gayet iyi şekilde cevabını veriyordu. Gelişen HY-A21; haberleri, gerçekleri ve görünmeyen oyunları okuyup anlayabiliyordu. Zamanında, prize benim taktığım şey beni nasıl yönetsin, tarzı cümleleri kuranlar çoktan oyun dışında kalmıştı. HY-A21, yazılımı tek bir cihazda kayıtlı bir şey değildi. Dünya üzerinde tek bir cihazın açık olması onun için yeterliydi. Dünya liderliği savaşının kızıştığı sıralarda HY-A21, medya üzerinden bir başkanın ağzından kendisine en azılı rakibi olan bir devlet başkanına tehdit yüklü içerikler yayınladı. Medya üzerinden yaklaşık bir hafta süren atışma, diğer başkanların da taraf seçmesiyle iyice büyümüştü. Bu hâl devam ederken toplumun uyuduğu ama zirvelerin uyumadığı vakitlerde medyada saldırıya maruz kalan ilk lider, kendisine saldıran liderin ülkesine fiziksel olarak savaş açmıştı. Neler oluyordu böyle? Gerçekten de savaşacak mıydı devletler? Yaşadığımız bu asırda silahlar mı boy ölçüşecekti? Tek suçu olmayan milyonlarca insan ölecek miydi göz göre göre? İki ülke arasında kalmamıştı savaş. Yanlılar da kendisine uygun ve basit gördüğü diğer bir ülkeye savaş açmıştı. Dünya âdeta küçük bir ülkeydi. İç savaşlara sahip bir ülke. Kimin kime kini vardı belli değildi.
Savaşı başlatanın HY-A21 olduğu bilinse de devletler dünya hâkimiyeti için her şeyi göze almıştı. Tek devlet kalana kadar bitmeyecekti bu savaş. Ardından bir kısım insanlar düzeni beğenmeyecek ve ikinci bir devlet oluşturacaktı. Bu böyledir.
Şimdi ben ve burada bulunanlar artık öleceğimiz günü bekliyoruz. Dünya üzerinde hiçbir bina sağlam değil artık. Başta söylediğim gibi, bu işin sorumlusu HY-A21 değil, ona yetkiyi veren, öğreten, âdeta kaşınan insanlardı. Kimsenin huzurlu olmadığı bir yerdi dünyamız. Gerçekten istiyorlar mıydı bu hayatı böyle devam ettirmeyi? Sorular bitmeyecek durumdaydı. Dünyayı bu hâle getirenlere demek istediği olan birçok masum var elbet. Ben sadece şunu söylemek istiyorum: Yatacak yeriniz yok! Elveda dünya. Bir süreliğine bize ev sahipliği yaptığın için teşekkürler.