İnsanı delirten şey, şüphe duymaktır belki de? Aşktan, sevgiden, nefretten, değerden, öfkeden, insandan… Kendinden? Bazen öyle duygu patlaması yaşar ki insan, kulağa geldiği gibi hoş bir şey de değil bu ha! Kendine kusar bütün öfkesini, aynalara feryat figan eder, bağırır çağırır. Bağırır da duyan olmaz. Susar, üzerine giderler insanın. İnsan bazen öyle anlardadır ki, ne yapsa yetinemez kimselere. Hoş, amacı bu da değildir ya; işte… Uyumak için girdiğim yatakta saatlerce tavanı izliyorum bazen, yemek sofrasından en son kalkan ben oluyorum, hem bir şey de yemiyorum. Bazen önüme bir temiz sayfa alıyorum, titreyen elimde bir kalem. Düşünüyorum, düşüncelerde öyle kayboluyorum ki unutuyorum kendimi. Belki de 3 saatimi beyaz bir sayfaya bomboş bakarak geçiriyorum, yazıyorum aslında. Kafamda yazıyorum, bağırıyorum, içimde kopan kıyametler var. Ama öyle sakin, öyle halsizim ki. Kalem oynatmaya gücüm yok işte, görüyorsunuz!
Ne çok anlam yüklüyoruz değil mi bazen? Öylesine bir değer veriyoruz ki insanlara, en basitinden ucu bize dokunacak bütün ipleri yollarına seriyoruz. Al diyoruz ya, al kalbimi kır, parçala! Al ruhum, seninle dans etsin ve öldür onu! Kır beni, darmadağın et, derbeder olayım, tarumar olayım. Eğer sana verdiğim sevgiye karşılığın buysa da kabulüm, seviyorum seni! Hadi oradan. Kimse birbirini aynı ölçüde sevemez, bu hep böyle olmuştur ve böyle olacaktır. İnsanlığın yazılmayan sayısız kanunundandır bu. İnsana değer verirsiniz ve artık sadece hüzün vardır. Başkasından gelecek en büyük kötülüğe kayıtsız kalırken küçücük bir kırgınlık, değer verdiğiniz birinden geldiğinde sizi defalarca öldürür, defalarca! Ancak insan, bile bile gider hüzne, yalvarışa, yakarışa yürür. Namütenahi bir yol ve ışık yok. Yürür insan, yürür. Hiçbir şey olmamasındansa kötü şeyler olsun, nedir ki?
O kadar yoruldum ki hiçlikten. Bunaldım, sıkıldım, daraldım ve hatta deliriyorum! Hiçlikten… Üzerime gelen duvarlardan, bana gülümseyen yığınla hayat dolu kitaplıktan, kısık sarı lambamdan… Hiçliğin ortasındaki her şeyden! Çekin alın beni ne olursunuz, atın denizlere belki. Belki bir çölde yeşeren gül olurum! Belki bir kimsesiz, hamisiz; belki hayat dolu bir kadın? Bilmiyorum, toplumun hangi kriterine ne kadar karşıyım, bilemem! Ama bu hiçlik beni yiyip bitiriyor, sizi de öyle değil mi? Aynılaşıyor ama bir o kadar yabancılaşıyoruz. Her şey, bir o kadar hiçliğe gömülü. Bana normal olan tek bir şey söyleyin! Bu anormallikten sağ çıkabilmiş tek bir normal, söyleyin bana!