Bizler yaşamımızı sürdürürken hiç bilmediğimiz yerlerde, hiç duymadığımız kadınlar öldürülüyor. Bazen din adı altında, bazen kıskançlık bahane edilerek, bazense istenmemeyi hazmedemeyerek cinayetler işleniyor. Maalesef, yeryüzü binlerce trajik ölüme şahitlik ediyor.
Ben ise sizlere hiç duymadığınız kadınların çığlıklarını duyurmak istiyorum. Ne uğruna hayatlarının çalındığını, nasıl zorluklarla mücadele ettiklerini, nelerle başa çıkmak zorunda kaldıklarını anlatmak istiyorum. Duyun istiyorum onları. Acılarını hissedin, çaresizliklerini görün istiyorum. Ben sizlere ulaşabilmek için bu satırları yazarken bile bir yerlerde hiç tanımadığımız insanlar hayatta kalabilmek için çığlıklar atıyor. Duyurmak istiyorum. Duymak isteyin yahut kulaklarınızı kapayıp sağır taklidi yapın. Ben, onların çıkarma şanslarının kalmadığı seslerine ortak olacağım. Kim ne derse desin, gücüm yettiğince de devam edeceğim.
Bu yazımda, Farkhunda Malikzada’dan bahsedeceğim sizlere. Bizler, 2015 yılında Özgecan Aslan’ın vahşice katledilmesini atlatmaya çalışıp kendi yaralarımızı sarmak için çabalıyorken Afganistan’da bir kadın büyükçe bir kalabalık tarafından işkencelere maruz kalarak öldürüldü.
Her şey, Farkhunda’nın bir muska satıcısına yaptığının yanlış olduğunu ve gerçek İslam’ın bu olmadığını, İslam’da muska gibi batıl inançlara yer olmadığını söylemesiyle başlıyor. Satıcı adam, bu söylem karşısında sinirleniyor ve ”Bu kadın Kuran’ı yaktı.” diye bağırmaya başlıyor. Az önce namaz kılmış olan ve camiden çıkan topluluk, bu sözlere dikkat kesiliyor ve birden Farkhunda ciddi bir kalabalığın arasında kalıyor. Bunun bir iftira olduğunu, söylenen şeyin doğru olmadığını ifade etmeye çalışsa da fayda etmiyor. Polisler orada olmasına rağmen kendisine öfkeyle yaklaşan onca insanın arasında sıkışıyor. Farkhunda’yı Amerika’nın gönderdiği de söyleniyor o hengamede. Kendisini savunamıyor, polisler bunun üzerine sorgulamak için götürmek istiyor. Farkhunda, kadın polis talep ediyor. Bu esnada, birisi Farkhunda’yı itiyor ve kalabalık birden alevleniyor.
O gün, orada, Farkhunda’ya sayısı belli olmayan ciddi bir kalabalık tarafından uzunca bir süre işkence ediliyor. Tekmeleniyor Farkhunda. Görüntülerde açıkça belli oluyor ki küçücük çocuklar bile ona tekmeler savuruyor. Oysa Farkhunda bir din öğretmeni ve yaşıyor olsaydı o çocuklara eğitim veriyor olacaktı. Çok acı, çok!
Farkhunda’yı çatıdan aşağı atıyorlar, arabayla üstünden geçiyorlar, sonunda ise benzin dökerek yakmak suretiyle öldürüyorlar. Yapılanları detaylandırıp kalbinizi ezmek istemem çünkü araştırırken okuduklarım ve gördüklerim karşısında nutkum tutulmuştu. 2 yıl önce okumuştum Farkhunda’nın hikayesini. Bugün, hâlâ, düşündükçe tüylerim diken diken oluyor. Bu nedenle, şiddet içeren kısımları kısa keseceğim. Annesi kızını tanıyamıyor gördüğünde. Bedeni teşhis edilemeyecek bir halde çünkü! Olay esnasında, polis de orada. Belki isteyerek belki istemeyerek, müdahale edilmiyor gidişata. Tüm bunlar olurken polisler orada ve zerre etkileri olmuyor! Tanıdık bir senaryo, değil mi?
Farkhunda’nın trajik ölümünün ardından ülkede kadınlar ayaklanıyor. Sokaklar, protesto eden kadınlarla dolup taşıyor. Polislerin üstünü kapatmaya çalışması bir işe yaramıyor, olay ulusal basına yansıyor. Yüzlerce görüntü internete düşüyor ve bu cinayet oldukça büyük ses getiriyor.
Kadınlar, cenazede tabuta herhangi bir erkeğin dokunmasına müsaade etmeden kendileri taşıyor, gömüyor. Kuran’ı yaktığı iftirası yüzünden çeşitli işkencelerin ardından yakılarak öldürülen Farkhunda, 5 sene önce aramızdan ayrıldı. Yapılan araştırma ve soruşturmaların ardından iftiraya kurban gittiği ortaya çıkarıldı. Olayla ilgilenen savcı, durumun araştırıldığını ve sadece iftiradan ibaret olduğunu açıkladı. Sorulması gereken asıl soru ise şu: Kuran’ı gerçekten yakmış olsaydı bile hak ettiği şey bu muydu?
Benim amacım İslam’ı kötülemek değil, İslam adı altında normalleştirilmeye çalışılan hastalıklı düşünceleri ve eylemleri sizlere bir olay üzerinden anlatmak ve aktarmaktır. Rezil zihniyetlerinin şekillendirdiği davranışlarını İslam adı altında meşrulaştırmaya çalışan bu canavarlar hayatına öylece devam ederken bu kadın işkence yapılarak vahşice öldürüldü. Ahlaksızlığın yeni bir boyut kazandığı şu günlerde, bu kalp sızlatan cinayeti sizlerle paylaşma ihtiyacı duydum çünkü biliyorum ki bir yerlerde hâlâ din adı altında insanlar -özellikle kadınlar- öldürülüyor. Biliyorum ki başkalarına saygı duymaktan aciz insan müsveddeleri, hadsizce bekleyip göremedikleri saygı yüzünden can alma hakkını kendisinde bulmaya devam ediyor. Bu düzeni tek başıma değiştirmeye gücümün yetmeyeceğinin bilincindeyim ancak unutulmuş şeyleri hatırlatarak yahut bilinmeyeni anlatarak, görülmeyeni göstererek, duyulmayanı duyurarak birilerinin hayatına dokunabileceğime inanıyorum. Bugüne dek hiç kesilmemiş ve bundan sonra da asla kesilmeyecek olan gür sesim sizlere de ulaştığı için çok mutluyum. Şiddetin, işkencenin ve ahlaksızlığın boy gösterdiği bu satırların sizleri üzdüğünün bilincindeyim ancak bir noktada bu konuda da ses çıkartmalı ve ”Dur!” demeliyiz. Buna inanıyorum ve inandığım şeyleri yazmaya devam edeceğim.
”Dünyayı değiştireceğimize hiç inancın yok mu?
İnsan dediğin bir çuval etten mi ibaret?”