Güneşli havayı, kavuşmaları, kazanmayı herkes sever. Mesele farklı olabilmek için bunların aksini sevmek değil, gerçekten sevmek. Her yağmurun ardından güneş çıkacağı için yağmuru sevmek de değil. Öyle yağmurlar gördüm ki zira güneş uzun süre gözükmüyor. Çoğu insan da o günlerde kendi mutsuzluğunu kendince kötü bildiği güzelim yağmura atıyor. Oysa pencereye vuran sesi, camı açtığımızda gelen o kokusu ne kadar güzel.
Demek istediğim sevilebilir olanı herkes sever, toplumca kabul edilmiş güzellikleri sevmek kolay. Bu yüzdendir ki çoğumuz dünyadaki hatta birbirimizdeki gerçek güzellikleri görmüyoruz. İnsan bir mucize hatta yaşamın kendisi de, doğa da öyle. Klavyeye değen parmaklarım, onları yöneten kaslarım, tüm bu olanların arkasındaki beynim, beynimin içindeki minik hücreler hepsi ama hepsi sadece düşünürken bile inanılmaz geliyor. Ama çoğu insanın bu basit ama karmaşık düzeni bile hiç düşünmediğinden eminim.
Sosyal medyada gördüğümüz görüntülerde kayboluyoruz, herkes orada gülümsüyor. Saatleri saymaksızın oyunlar oynuyoruz. Tüm bunlar yalnızca zamanımızı değil diğer insanlarla olan ilişkilerimizi de etkiliyor. Oyunun sonunda hiç “gerçek” arkadaşımız kalmamış olabilir. Artık kimse evinden de çıkmıyor herkesin sağ elinde bir kumanda sol elinde telefon önünde de ekranı var. Çok nadir de olsa bir muhabbet konusu açıldığında herkes yeni çıkan dizileri, oyunları konuşuyor.
Tüm bunlara sadece üzülebiliyorum. Elimden sevmek dışında hiçbir şey gelmiyor. Yağmuru, bulutları, oyun oynayan arkadaşımı seviyorum. Tüm bunlar bana değer katmıyor ya da değersizleştirmiyor. Beni farklı biri de yapmıyor. Ben sadece “zor” olanı deniyorum. Çünkü farkında olmayı seviyorum ve herkesi buna davet ediyorum.