Denize çıkan sokakta rastlamak isterdim sana, herhangi bir sokakta.
Durup izlemek seni, ne iyi gelirdi ruhuma.
Çatılardan sarkmış mor-pembe renkli çiçeklere uzanışını görmek isterdim.
Onlara davranışındaki nezaketin,
Her zamanki merhametin hep ağlatırdı beni.
Sonra denize çıkardım peşinden.
Sen ufuk çizgisine değen güneşi izlerken, ben seni seyrederdim.
Benim günbatımım sendin.
Güneş, sende hem doğar hem de batardı.
Belki haberin olmazdı varlığımdan ama ruhun duyardı.
Havadan sudan konuşuyor olurdu ruhlarımız o zaman.
Sonra düşüncelerim derdi ki bana:
“Bak, onunla havadan sudan konuşuyor olmanın bile bir bambaşkalığı vardı.”
Sen güneşi batırdıktan sonra geldiğin yoldan geri dönerdin.
Ben bakakalırdım.
Çünkü benim günbatımım hâlâ devam ediyor olurdu.
Çünkü sendeki, bana ait olan güneş batmanın ve yeniden doğmanın ne demek olduğunu hiç bilmiyordu.
Böylece hiç konuşmamış olduk;
Kelimelerle, ruhlarla ya da gülümsemelerimizle.
Sen geri döndün, o denize çıkan sokaktan.
Ben ise dönemediğim ama gözlerimi de alamadığım yolların hasreti altında ezildim.
Burası Dünya.
Abonelik
1 Yorum
Eskiler