Uzun zaman düşüncelerimi, yaşadıklarımı, hayallerimi kelimelere dökmüyordum. Çünkü kendimi hayatın temposuna kaptırdım, hayatın temposu dediğime bakmayın hep aynı şeyleri yaptım. Evden okula, okuldan dershaneye, dershaneden eve gelip gidiyorum. Bu üç yol güzergahı bile hep aynıydı; okuldan dershaneye, dershaneden eve gittiğim yol hep aynıydı. Sanki en kısa yolu kullanıyormuşum da başka yoldan gelip gidersem eğer yol uzayacakmış gibi hissediyordum. Yolda dinlediğim şarkılardan düşüncelerime kadar her şey aynıydı. Belki yolumu değiştirsem ya da dinlediğim şarkıyı değiştirsem kısacası alışkanlıklarımın dışına çıksam hayatın temposuna kapılmamış olacaktım. Bu durum o kadar içine çekiyor karabatak gibi, içine çekerken fark etmiyoruz, bir bakıyorsunuz kendinizi karabatağın içinde buluyorsunuz. Hayatımıza yeni insanlar giriyor onlar da artık aynı gelmeye başlıyor sanki yeni tanımadınız, senelerdir tanıyormuş gibi sıkılmış hissediyorsunuz ya da hayatımızdan çıkıyorlar çıkmalarına alışıyoruz; hiçbir şey paylaşmamışız, tanışmamış gibi oluyor. Ne zaman tanıştınız ve ne zaman tanışmamış hâle geliyoruz anlamıyoruz farkına varmıyoruz ama hayat tempoya soktuğu gibi çıkartmasını da iyi biliyor. Farkına varmamız için gülün dikeninin batmasıyla hatırlatıyor artık bir dur diyor yorulmadın mı? Çalıkuşu Feride gibi gülün dikeni battı diye ağlarken buluyoruz kendimizi, sonra gözyaşlarımızı silip Bihter gibi rujumuzu sürüp hayatımıza devam ediyoruz ama ne olursa olsun içimizden Hep O Şarkıyı söylüyoruz.
Abonelik
0 Yorumlar