Bu şehrin neyini seviyorlar? Gerçekten çözmekte ve anlamakta zorlanıyordum. Deniz desen yok, kışın buz gibi oluyor. Havanın koyuluğu ve binaların griliği birleştiğinde adeta hayata karşı olan tüm enerjinizi yutuveriyor. Neyini seviyorlar bu şehrin? Belki de hayat her zaman güllük gülistanlık değildir; belki de her zaman kaçabileceğiniz, şehrin bunaltısından kurtulabileceğiniz bir sahil yoktur. Belki de buna gerek de yoktur. Bu şehirde yaşamak cesaret istiyor, mücadele istiyor çünkü kaçış yok. Peşinizde sizi kovalayan onca şeyden asla kaçamazsınız, arkanızı dönmeli ve sizi kovalayan o dertlerle yüzleşmek zorundasınız. İşte burası böyle bir şehirdir. 100 yıl önce Yunan bu şehrin kapılarına dayandığında da kimse kaçamamıştı, herkes gözlerini dikti düşmana ve geçit vermedi. İşte burası böyle bir şehirdir.
Bu şehirde yaşam gerçekten dört aşamadan oluşur. Biliyorsunuz ne olduklarını: Kış, ilkbahar, sonbahar ve yaz. Gerçekten hayat gibidir bu şehirde yaşamak. Kışı atlatırsan ödül olarak sana yazı verirler, yazın tadı bu yüzden bir ayrıdır. Bu şehrin kışı öyle sahil kasabalarının uyduruk kışlarına benzemez, gerçek bir mücadele vardır ve yaz geldiğinde tadı bir başka gelir çünkü bir mücadelenin ödülü olduğunu herkes bilir.
Hayat gibidir işte bu şehir, inişli çıkışlıdır, her renkten atmosfer vardır, gece gittiğinizde “bazı” yerlere rengarenk olduğunu görürsünüz. Dans ediyordur insanlar oralarda, eğleniyorlardır, hayatlarını yaşıyorlar. Gecesi bu kadar renkli olabilen kaç şehir sayabilirsiniz ki bana? Peki gecesi bu kadar renksiz olabilen kaç şehir vardır? Geceleyin Kızılay sokaklarında yürürken binalar üzerinize gelir adeta. Gridir o binalar, pek renkli değillerdir. İşte burası böyle bir şehirdir; bir kısmı rengarenk, bir kısmı ise kopkoyudur.
Yavaşça Kızılay’dan çıkarsan Anıtkabir’e, görürsün şanlı bir zaferin orada nasıl bulunduğunu. İçine girmene gerek yok, yanından geçerken bile 100 yıl önceki savunmayı iliklerine kadar hissedebilirsin. Hele bir de içine girersen yaşayan, resmen nefes alan bir tarih karşılar seni. Çanakkale’den Kafkasya’ya, Sakarya’dan İnönü’ye kadar bütün mücadeleler orada toplanmıştır. Bütün mücadeleleri bu şehirde bulmak oldukça mümkündür. Binanın kütüphanesine girdiğinizdeyse bu ülkenin nasıl bir kafa tarafından kurulduğuna bir kez daha şahit olursunuz. İşte bu şehir tarihi yeniden yaşayabileceğiniz bir şehirdir.
Kütüphane demişken biraz daha ilerlerseniz görürsünüz milli kütüphaneyi. Diğer bir tarih de orada yatmaktadır. İçine girdiğinizde karşılar sizi sayısız üniversite öğrencisi. Yaşlısından gencine öğrenmek isteyen herkesi görebilirsiniz tabii ama üniversiteliler orayı bir başka doldurur. O kütüphaneye her girdiğinizde bu şehrin eğitimine şahit olursunuz. Sizi karşılayan öğrencilerin kibarlığı ve bilgisi karşısında şok olur kalırsınız. İşte bu şehir insanı böyle eğitir. Bu şehir böyledir.
Biraz daha ilerlerseniz göreceksiniz 7. caddeyi. Ağzına kadar dolmuş caddede kafelerde eğlenen bir sürü insanla karşılaşacaksınız. Biraz dar bir caddedir, hakkınızdır, rahatsız olabilirsiniz fakat bu darlığa sığdırılanlar karşısında şoka da girebilirsiniz. İlgilenmeyin caddenin mimariyle girin bir kafeye bakın keyfinize, soyutlayın kendinizi bu dünyadan, varın zevkinize.
Hâlâ yorulmadın galiba? Biraz daha ilerlersen çıkacaksın Beştepe’ye. Biraz ibadet etmek ister misin? Eşsiz bir cami vardır külliyenin içinde. Gitmişken bir girip görmek kimin hoşuna gitmez ki? Ayrıca bir kütüphane de var içinde kocaman. Romalılar görse mimarisini kıskanırlar. Öyle güzel ve ihtişamlı bir kütüphaneye sahiptir külliye. Ayrıca acıktıysanız bulursunuz içinde bedava çay ve kurabiye. Girin dolaşın, o ihtişama da ortak olun, biliyorum olacaksınız önyargılı fakat kütüphane bu ne zararı dokunur?
Durmak yok, yola devam! Bu şehir bitmez, her zaman daha ilerisi bulunur. Biraz daha ilerlerseniz göreceksiniz ODTÜ’yü, Hacettepe’yi, Bilkent’i. Şu saydıklarıma bir bakın resmen şampiyonlar ligi! O kampüslerin ormanlarında kaybolduktan sonra insan ne yapsın suyun kenarında oturmayı? Hele ki ODTÜ’deki ağaçların arasında sanki bambaşka bir dünyaya yolculuk yapıyorsunuz. Sizi karşılayacak olan öğrenciler zaten bu ülkenin en kaliteli insanları! Onlardan zarar gelmez ama sayısız faydasını görürsünüz. Önden aldıysanız bilet Bilkent Odeon’da gidersiniz bir gösteriye. O amfinin atmosferini bir de kendi gözlerinizle yaşarsınız fakat hava soğuk olabilir oralarda, unutmayın gitmeden önce sıkı sıkı giyinmeyi.
Ben yorulmaya başlıyorum gerçekten ancak sen hâlâ yorulmadıysan bir de şu kaleye tırmansan gerçekten olmaz hiç fena. Görürsün Ankara’yı tepeden, o güzel çeşitliliği, o eşsiz mücadeleyi ancak dikkat et geceleyin kalenin oraya, ne çıkar karşına olmaz hiç belli.
Daha sadece sayabildim Ankara’nın merkezini. Biraz da dolaşalım şöyle şehrin çevresini. O kadar Sakarya dedik, görmeden gitmek olur mu Polatlı ilçesini? Eskişehir’e geçeceksin biliyorum orası da eşsiz bir şehirdir. Oraya giderken Polatlı’da da durup bir selam ver bu vatanı kuran şehitlerimize. Kendi gözlerinle gör Ankara’da yaşanan sayısız mücadeleyi. Sen gör bu vatan nasıl kuruldu çünkü bunları başka şehirden göremezsin sevgili yolcu. Hazır uğradın Polatlı’ya, bir de ziyaret et Midas’ı belki verir sana bir kese altın?
Sen çok dolaştın, üstün başın hep toz oldu. Yahu ne olacak bir uğrasan Kızılcahamam’a! Geldin, gezdin o kadar, uğrasana bir de oraya. Gir güzelce sıcacık suya, uzan güzelce bir köşeye, bak keyfine, rahatla güzelce. Tertemiz yap vücudunu, yürüdün o kadar, ayaklarını rahatlat biraz. Daha yolun uzun biliyorum, seni de çok dolaştırdım, sen hak ettin bunu. Yaşayan bir tarih, hayat dediğin mücadeleyi gördün. Bunları başka nerede göreceksin böyle? Hamam demişken merkeze dönersen uğra bir Roma hamamına. 100 yıllık tarih yetmez diyorsan bana, gör bakalım bir de 1000 yıllık tarihi.
Benden bu kadar sevgili yolcu. Daha anlatamadığım çok şey var. Her şeyi de devletten beklemeyin yahu! Biraz da dolaşın siz kendiniz keşfedin. Kalın sağlıcakla.
Abonelik
1 Yorum
Eskiler