Bir insanı tanımak için ne gerekiyor sizce? En sevdiği yemeği, filmi ya da rengi bilmek mi? Tabii ki hayır. Yan yana olduğu hâlde birbirini tanımayan o kadar çok insan var ki. İnsanları genel anlamda tanıyabilmek bir meziyet ama hayatımızda olan insanları tanıyabilmek başlı başına bir meziyet. Belki insanları genel anlamda tanıma konusunda çok meziyetli olmayabilirsiniz ama sevdiğiniz insanları tanımak için bu meziyete sahip olmak durumundasınız. Samimi bir iletişimin yolu buradan geçiyor. Çünkü bir insanı gerçek anlamda tanımak onu anlamaktır. Örneğin ben arkadaşlarımın çoğunun en sevdiği yemeği, rengi ya da filmi bilmem. Fakat hepsinin hassas noktasını, onları mutlu ve mutsuz eden şeyleri ve bunun gibi pek çok şeyi bilirim. Bazen onların aklından geçen şeyleri onlar söylemese bile anlarım. Hayat anlaşıldığımız kadardır. İnsanları anlamak, tanımak benim için çok önemli. Çünkü hayatın anlamının burada gizli olduğunu düşünüyorum. Bir insanın ifade edebildiği ya da edemediği çoğu şeyde bir anlam gizli. İnsanları gözlemlemek çok zevk aldığım bir şeydir. Çoğu zaman insanların ifade ettiği ya da etmediği belki de edemediği çoğu şeyden bir şeyler öğreniyorum ben. İnsanların bakışlarında, duruşlarında, inançlarında bazen kendime dair bir şeyler buluyorum.
İnsanın sevdiği filmler, müzikler, renkler değişir. Örneğin geçen gün en sevdiğim rengin mavi olduğuna karar verdim ama önceden beyaz renk olduğunu düşünüyordum. Birkaç yılda bir en sevdiğim renk değişir. Hadi diyelim değişmedi, en sevdiğim rengin bilinmesi hayatıma ne katabilir ki? Bazen bir arkadaşımla dertleşirken ben kendimi anlayamazken onun beni anladığını görürüm. İşte hayatıma anlam katan şey budur. Yani o arkadaşım en sevdiğim rengi bilse ne bilmese ne. Ara sıra olur ya hani, insan kendini ifade edebilecek kelimeleri bulamaz, eğer etrafınızda o kelimeleri sizin yerinize bulabilen bir kişi bile varsa dünyanın en şanslı insanlarından birisiniz. Hayat anlaşıldığımız kadardır diyorum ya, işte bu yüzden. Çünkü bazen kendinizi ifade edebilecek en doğru kelimeleri seçseniz bile karşınızda sizi duymak, anlamak istemeyen biri varsa asla kazanamayacağınız bir mücadele veriyorsunuz demektir. Bir gün sizi anlamak istemeyen insanlar için kelimelerinizi israf etmeyi bırakacaksınız çünkü bundan başka bir çareniz olmadığını göreceksiniz. Ben şuna inanıyorum, hayat, bizi anlaması için çaba harcamadığımız hâlde bizi anlayan insanlarla güzel. Mutsuzuz çünkü bizi tanımak, anlamak istemeyen insanlarla bir hayat yaşamaya çalışıyoruz. Onlar bizi anlamadıkça biz de kendimizi anlamamaya başlıyoruz. Sonrası mutsuzluk döngüsü. O döngüyü kırmak için gerekense vazgeçmek. Belki bir arkadaştan, belki bir sevgiliden belki de bir aile bireyinden. Tabii aile bireyini hayatınızdan çıkarmanız mümkün olmayabilir ama anlaşılmak adına verdiğiniz mücadeleden yine de vazgeçebilirsiniz. Uzun lafı kısası, hayat anlaşıldığınız kadardır, iyisi mi siz eğer imkânınız varsa anlaşılmadığınızı hissettiğiniz yerden arkanıza bakmadan kaçın.