Unutmak mı zor, hatırlamak mı? Garip bir soru; düşündüren, işin içinden çıkılmayan, cevapsız bir soru. Unutmak, eğer güzel bir anıyla süslenmişse hatırlamak zor olur. Hatırdan silinmeyen, kötü bir anıysa unutmak zor gelir. Ama öyle ki hangisini istiyorsanız tersiyle boğuşur aklınız. Hatırlamayı ne çok isterdim, hiç unutmamayı… Eski ramazan sofralarını, birleştirilen masaların etrafına dizilmiş bir dolu insanı… O an, o sofrada top sesini duymayı bekleyen kulaklar, bir yandan sohbete de kendini vermeye çalışan insanlar… Ne güzel olurdu gençliğinin son demlerinde insanlarla yeni delikanlıların bir arada oynadığı o mahalle maçları. Semaver… Semaver çayının tadı mahallede evin önüne minder atıp çekirdek çitlerken bir ayrı olur. Bu anıları hiç unutmak istemezdim ancak gün geçtikçe siliniyor bu kare kare anılar. Hatırlamak zor, çok zor.
Hevesle girişimciliğe adım atılan ilk an veyahut bir topluluğa çıkıp konuşacak cesareti topladığınız an… İlkler hep zorlu olur, öyle ki gül bekler yumurta yersiniz bazen. Veyahut sevginin hainliğiyle yüz yüze gelirsiniz. Seversiniz, çok seversiniz ve hayaller kurulur. Aldatılırsınız, unutamazsınız. Hele yaş ilerledikçe katlanan tecrübe ve bilgiyle, aldatılmadığınızı; yalnız kendinizi aldattığınızı fark edince artan üzüntü hiç bırakmaz peşinizi. Kırılmış, susturulmuş, göz yumulmuşsunuzdur bazı anılarda. Bazen haklı olduğunuz hâlde yanlış anlaşılmışsınızdır, bazen iftiraya uğramışsınızdır. İşte bu anılar, kötü anılar hiç gitmez aklınızdan. Unutmak zor, çok zor.
Hatırlamak isterdim, sesini unutmaya durmuş kulaklarıma çok kızıyorum. Herkesin, bir yakınını kaybeden herkesin bildiği bir acı bu. Belki de paylaştığımız en büyük acıdır insanlıkla, herkes bir gün, bir yakınını kaybeder. Ve zamanla öyle acı verir ki anılar. İşte tam bu anda, artık yaşanamayacağına ikna olduğunuz; kaybettiğiniz insanın da olduğu güzel anılar, geçmişinizdeki kötü anılardan daha çok acı vermeye başlar. Bazen unutmak istersiniz, bazen hatırlamak. Sesini unutmak bütün insanlığa sağır olmak gibi yıkıcı gelir. Yüzü fotoğraflarda bile bulanıklaşır ve kör olursunuz insanlığa. Bazen acıyla dolar içiniz, hatırlamak istersiniz. Güzel anıları hatırlamak istersiniz. Belki anneniz babanız, belki kardeşiniz, belki arkadaş, belki sevgili… Hem hatırlamak hem de bir o kadar unutmak istersiniz. İşte burada insan öyle bir çıkmaza girer ki…
İnsanlığın psikolojik olarak dayanabileceği en yüksek acı kaybetmektir. Yakınını kaybetmek, kendini kaybetmek… Ve bunun getirdiği en temel soru da bu olur; unutmak mı zor, hatırlamak mı? Güzel anılar işte, tebessüm ettiren anılar. Bunu yazarken baz aldığım insanla aklıma gelen anılar, tebessüm ettiriyor. Ve bilhassa aynı anda acı da çekiyorum, unutmak istiyorum. Öyle garip ki bu soru işte burada, ne unutmak istiyor insan ne hatırlamak. Çünkü sanki birini kaybedince kötü anılar siliniyor bellekten ancak beynimiz burada yanlış yapıyor. Çünkü unutmak haksızlık olur, unutmak acı gelir, ağır gelir. Ama güzel hatıralar, asla tekrarlanamayacağının bilincindeyken daha çok acı verir. Şimdi siz söyleyin bana, siz de birilerini kaybettiniz. Belki ilk aşkınızı, belki annenizi, babanızı… Beni en iyi sizler anlarsınız.
Unutmak, haksızlık ediyormuş gibi hissettirir, kızdırır. Ama hatırlamak da ne acı, yine de sarılacak mıyız o acıya? Aslında düşündükçe soru da değişiyor değil mi (?) Bilhassa artık şöyle diyorum kendime; unutmak mı daha az acı verir, hatırlamak mı?