4 yıllık serüvenin sonunda cumhuriyet ile taçlanan yolculuğun başlangıcı. Bu başlangıcı gençliğe armağan etmiş bir lider, Mustafa Kemal Atatürk.
Türk tarihi adına bir milat olan 19 Mayıs 1919, bir grup Türk’ün dünyanın kaderini değiştirebileceğini herkese göstermiş oldu. O zamanlarda işgal edilmiş olan coğrafyada özgürlük ve bağımsızlık ateşini yakan bir çift mavi gözdür. O günün şartlarında imkânsız gibi görünen şeylere meydan okuyacak cesareti gösteren bir grup askerin, günümüz Türkiye’sine gidecek yolda ilk adamını attığı tarihtir 19 Mayıs. Benim için 19 Mayıs şartlar ne olursa olsun pes etmemiz gerektiğini hatırlatan bir tarihtir. Bu tarihten feyz alarak önümüze bakmak gerekli ve şarttır. Türk toplumu olarak bunun gibi tarihleri pek önemsemez olduk. Ne zaman zor koşullar ile karşılaşsak o zaman Atatürk’ü anar olduk. Üzülüyorum gerçekten baktıkça. Bu tarihlerde hep otuzların ve kırkların Türkiye’sini düşünmeye çalışırım ve araştırırım. Sıfırdan var olmuş bir cumhuriyetin vizyonu nasıl günümüzden daha büyük olur diye. Bir fikrim var, doğrusu sanırım o zamanlar da yöneticilerimiz daha basiretli ve aristokratmış, insanlar ilkelerine daha sadıkmış. İdealist bir topluma sahipmişiz.
Düşün, tüm dünyaya meydan okuyan bir gruptan bahsediyorum. Bu insanlar fikirlerden, düşüncelerden korkarlar mı sizce; hiç sanmıyorum. Bu insanlar herhangi bir durumda umutsuz olur mu sizce, aslında tek bir anahtar kelime var geçmişe dönüp baktığımda, ”umut etmek”. Umut ettiğin her ne ise bunun için akıl ve bilim ile son ana kadar mücadele etmek.
Ortaokulda olduğum zamanlar da okulumun bando takımında görev almıştım. Beni çok etkilemişti bu durum. Gerçekten bir çocuk olarak kendimi kanıtladığımı, bayramımı çok güzel bir şekilde geçirdiğimi ve bayrama gerektiği değeri verdiğimi hissettiğim tek bayram olabilir. O zamanlar, güzel zamanlarda okullarda şenlik havaları olurdu, merkez mahallerde kolluk kuvvetleriyle beraber fener alayları olurdu. Nerede o eski bayramlar. Çok uzakta değil aslında, sadece 10 yıl geride. Gençliğin ülkeye güven aşıladığı, tüm gençlerimizin boy gösterdiği bayramlar nerede? Hangi Türk vatandaşı bu bayramlardan rahatsızlık duyabilir ki mümkün mü böyle bir şey, insan bazen hayret ediyor, diyor ki ”Cidden rahatsız oluyorlar, pardon, korkuyorlar.” Gençlerin bayramından, çocukların bayramından rahatsız oluyorlar. Hatta o kadar rahatsız oluyorlar ki düzenli olarak ulusal bayramlarda hastanelik oluyorlardı. Ben bir Türk genci olarak kutlayamamaktan, her ulusal bayramı buruk geçirmekten çok rahatsız oluyorum. Benim gibi düşünen milyonlarca genç gibi. Bizlere bir isim takmışlar, Z kuşağı… Öyle bir konuşuyorlar ki hakkımızda, isteklerimiz o kadar absürt geliyor ki efendilere, bizleri neredeyse uzaylı ilan edecekler. İsteklerimize de gelecek olursak, özgürlük, eğitim hakkı, fırsat eşitliği, adalet… O kadar uzaklar ki bu kavramlara, korkuyorlar bizlerden. İsteklerimiz onlara o kadar yabancı geliyor ki bizleri kendilerine benzetmek için her mahalleye, neredeyse her sokağa malum okullardan açıyorlar. İnsanları o okullara gitmesi için tercih listesine koyma şartı koşuyorlar. Müfredatları bu kavramlardan uzak tutuyorlar. Felsefeden korkuyorlar. Felsefe okuyan sorgular, felsefe okuyan düşünür, biliyorlar ve bundan çok korkuyorlar. Bizlere unutturmak istedikleri kişiler, tarihler var; ellerinden geleni yapıyorlar unutturmak için ama unutturamıyorlar. Bunlar tarihten, bir rakamdan, bir isimden bile o kadar korkuyorlar ki nefret saçıyorlar.
Tüm bunlara rağmen gelecekte daha şevkle ve gururla kutlayacağımız bayramların umudu ile yaşıyorum. Korkmuyorum.