Eski Mezopotamya sadece tarihe ait bir sır değildir, o insanlığın serüvenine ait bilinmesi gereken en önemli kilit taşıdır.
(Eski Mezopotamya dinlerine giriş; tanrılar, ritüel, tapınak – Kürşat Demirci)
Mezopotamya, konum olarak Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan çok bereketli ve tarih boyunca uğruna mücadele verilmiş bir yerdir. Kısacası Mezopotamya; Suriye, Irak, İran ve Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu bölgesini kapsar. Tarih boyunca tarihi yolların buradan geçmesi, verimli topraklar, tarıma elverişli araziler ve kimi dinler için önemli merkezler barındırmasından dolayı birçok kez istilaya uğramıştır ve çoğu kez el değiştirmiştir. Burada hüküm süren birkaç uygarlık şöyledir: Sümerler(MÖ 4000-2350), Akadlar (MÖ 2350-2150), Asurlar (MÖ 2000-609), Babiller (MÖ1894-1595), Kassitler (MÖ 1595-1347), Huriler (MÖ 1500-1274) vb.
Görüldüğü gibi Mezopotamya tarih boyunca sürekli bir milletler çatışması yeri olmuştur ve hala bu çatışma devam etmektedir. Mezopotamya halkı her zaman medeniyet ve kültür olarak diğer uzak coğrafyalardan her zaman ileride olmuştur. Örneğin yazı ilk kez burada yani Sümerlerde bulunmuştur ki bu tarihin başlangıcı olmuş, insanlığın adeta devrimi olmuştur. Sadece yazı değil hukuk olarak da ilk temellerin burada atıldığını görüyoruz. Hammurabi’nin 282 tane kanunu bunun en büyük örneğidir. Edebi olarak da gelişen Mezopotamya uygarlıkları ilk edebi eserleri veren coğrafyadır. Saymakla bitmeyen öncülükleriyle Mezopotamya halkları her zaman cazibe noktası olmuştur. Mezopotamya hoşgörünün, kardeşliğin ve farklı olan herkesin kucaklandığı bir coğrafyadır. Binlerce yıldır, farklı etnik grupların bir arada yaşadığı yer olan Mezopotamya bir taraftan sanki tanrı tarafından kutsanan, güneşle bereketlenip büyürken bir taraftan da insanlar tarafından adeta hakimiyet mücadelesinin odak merkezidir. Mezopotamya yazıyla anlatılmayacak kadar derin ve gezip görerek bitmeyecek kadar eskidir. Mezopotamya’nın sevdası yasaktır, kavuşulmayacak kadar gönüller uzaktır. Güneş yüreklerde yanarken bile sevdalarının yasak olduğunu bilirler. Kaçamazsın Mezopotamya’dan çünkü bir kere buraların suyunu içmişsiniz. Nereye gidersen git, sen kalbini burada unutursun. Güneş burada toprağın, insanın yaşaması için adeta bir olur. Mezopotamya adeta sevdadır; insanıyla, kültürüyle seni senden alıp harmanlar, sen başka olursun. Mezopotamya’nın çocukları denizi bilmez ama onların içine çektikleri her bir nefes; tarih, kültür ve farklılıkların yıllar yılı harmanlanmasıdır.
Mezopotamya kadınının güzelliği asaletindedir. Gözleri yorgundur ama yüreği, duyguları hala canlıdır. Binlerce dünya sığdırır yüreğine ama hiç de belli etmez çünkü kadın olmak Mezopotamya’da bunu gerektirir.
Burada güneş farklı ışıldar, baktığınız her yer bir zamanlar bilmem kim orada hayat bulmuş, kim ölmüştür. Mezopotamya’da adetler bir farklıdır; en yoğun duygular burada yaşanır ama Mezopotamya’da duygular yasaktır, yüreğin bir Ezidi kızı için çarpar ama onun gözleri sana yasak olur. Bir Süryani erkeğini aklına alman bile sana yasak olur o güneş yüreğindedir ama sadece sana ışık vermez. Mezopotamya dünyanın küçültülmüş halidir. İçinde dünyadan her şey vardır ama dünyada başka Mezopotamya yoktur…