Sevgi neydi? Sevgi iyiliktir, sevgi dostluktur, sevgi emektir.
(Cengiz Aytmatov)
İnsanoğlu her zaman, baktığı her türlü somut veya soyut duruma karşı bir duygu beslemiştir. Bu insan doğasına has ve insanoğlunun ilk anından beri böyle olmuştur.
Bu duyguların başında tabii ki sevmek gelir. Sevmek sadece karşı cinsiyeti ya da bir çiçeği, böceği sevmek değildir.
İnsanların görmediği metafizik olguları da sevebilir.
İnsan kimi sever? Kendisine benzeyeni mi? Yoksa çok güzel olanı ya da şöyle soralım soruyu: İnsan neyi sever?
Bugün fani birini sevmenin aslında ehemmiyetine bir de benim penceremden bakın…
Başta dediğimiz gibi sevgi neydi?
Herkes kendince bir şeyler tabii ki diyecektir. Ama sevmek asla kaçmak değildir, sevgi kör olup her şeyi görmemek de değildir. Sevmek birini olduğu gibi kabul etmektir. Ne fazlasını istemek ne de eksiğini istemek, sevgi kalabalıklar içindeki yalnızlığında sana yalnızlığı unutturabilmektir. İlle de sevgisini göstermeye gerek yoktur. Bazen bir cümle, bir mimik bile her şeyi anlatabilmektedir. Yarınınızın olmadığını bile bile dünyana sığdıramadığını yüreğine sığdırabilmektir.
Sevmek hesapsızlıktır, bir saniye sonrasını bile bilememektir. Ne zaman seveceğini, ne zaman yıkılacağını bilememektir. Mesela bir ekim ayında karşına çıkar seversin, bir zaman sonra çekip gidebilir ama bunları bilmene rağmen sevebilmektir. Sabredebilmektir hatta hiç olmadığı kadar sabredebilmektir. Sevmek kimisi için bir tuzak iken kimisi için zamana sığmayan bir mutluluktur. Sevmek, sevdiğine yollar açabilmektir, bazen de yolundan çekilebilmektir. Yasağını sevebilmektir. Kimsenin görmediğini görebilmektir. Ona ölmek, onunla ölebilmektir. Sevdiğini herkesin yapabilmektir ve tabii ki her şeyin yapabilmektir… Sevmek onun için kimi zaman bahane bulabilmektir. Sevmek her şeyle/herkesle mücadele edip sadece ona yenilmektir. Ama yenilgisi bile güzel gelir.
Cengiz Aymatov’un (1928-2008) “Selvi Boylum Al Yazmalım” eserinde dediği gibi:
“Sevgi neydi? Sevgi iyilikti, sevgi dostluktu, sevgi emekti.”
Sevmek emek işidir. Sevmekten kaçılmaz, kaçılırsa o zaman aşk olur. Tıpkı Ümit Yaşar Oğuzcan’ın (1926-1984) “Sevgi Emek İşidir” şiirinde dediği gibi:
”Sevmek emek işidir.
Sevgi yumaktır, sardıkça büyür,
Aşk patron kişidir,
Aşk korkaktır, kaçtıkça büyür.”
Aslında sevgi kavramına belirli bir çerçeve çizmek yanlıştır ama sevgiyi bir kez hissetmek tıpkı çöldeki harese otunu yiyen deve misali, yedikçe daha güzel gelir ama ölüme gittiğini bile bilemez. İnsanlar da sevgiyi hissettikçe daha çok, daha fazla hissetmek isterler ve kimi zaman kör kuyuları boylarlar, sevgide pişmanlık yoktur. Sevgide unutma da yoktur. Hep içinde alevlenir durur. Fark etmez yanı başında olması ya da çok uzakta olması eğer iradelere bir kez kelepçe vurulmuş ise artık anlarsın ki kaybetmişsindir. Sevmekte kazanmak nadirdir. Ama kaybetmeyi bile sevmek, güzel olduğu kadar çok büyük bir risktir. Zaten cesaretli olan sevebilir. Sevdiğin sana nefes olur. Ne yapsan da bir kere sevmişsindir. Kendini tanıyamazsın, değiştiremezsin kendini ama onunla daha güzel bir halle gelirsin.
Misal yağmurdan kaçtığın günleri unutmuşçasına yağmuru seversin ya da karanlıkla sırdaş olursun, kıyamadığın her kirpiğini karanlığa anlatırsın.
Sevmek bir nimettir. Herkes aynı şekilde sevmez ama herkesin derdine dermanı da kendisi kadardır. Ne kadar riskli olsa da arkana dönüp baktığında asla keşke demezsin, her şey için ”İyi ki!” dersin ve hayatın boyunca her şeyi yüreğinde taşırsın. Ondan gelecek her şeye başım gözüm üstüne dersin tıpkı Hüseyin Nihal Atsız’ın (1905-1975) “Geri Gelen Mektup” şiirindeki gibi:
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin,
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin.
NE OLURSA OLSUN SEVİN, SEVDİĞİNİZ SİZE ÖLMESE DE OLUR YETER Kİ SİZİN İÇİN ÖLMESİN…