İnsan ne zaman kaybeder?
Kalbinde bitirdiğinde mi yoksa vazgeçtiğinde mi?
İnsan, artık onunla ilgili bir düşünceye girmediğinde kaybeder.
Kaybeder dediysek unutur demiyoruz ki.
Kaybettikten sonra her şey çok tuhaf geliyor insana, bazen kanında, nefesinde hissettiğin kişi yanından bir yabancıymış gibi geçip gidiyor. Bazen sana onu hatırlatan her şeyi görür başını çevirirsin bir faydası olmasa da. Sonra bir düşünce basıyor ansızın, geçmişten gelen ve sanki doğduğundan beri senin içinde bir yerlerde var olan bir düşünce…
Bir his girer insanın içine, bilirsin ki asla seni bırakmayacak bu düşünceler…
Bazen o bilmese de, hissetmese de, gözün dolar için burkulur. Kimse görmesin diye gözünden izinsiz düşen damlaları silersin ama içindeki fırtınaları ellerinle durdurabilir misin? Asla. İçindeki volkan kaynar, seni içten yakan, her an patlamaya hazır bir volkan. Bilirsin ki patlasa da sadece seni yakıp kül edecek.
Ne güzel diyor üstat Oğuzcan:
Ne çarşaf halden anlar ne yastık,
Girmez pencerelerden beklediğin aydınlık,
Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın…
Bazen sözcükler size öyle anlamlı gelir ki sanki herkes sizi yaralamak için çalışıyormuş gibi. Dünyanız dar gelir size, sığamazsınız içine, içiniz koskoca bir dünya olur.
Kaçasın gelir herkesten, her şeyden ama içindekilerden kaçamazsın, uzun uzun yürüyüp haykırmak istersin boşluğa içindekileri. İyi gelecekmiş gibi. Çoğu zaman tövbe edersin, bir daha aynısını yaşamayacağına çünkü artık içine kaybetme korkusu girmiştir bir kere. Kendini hep kaçacak, her şeyi unutacak yerleri aramakla avutursun ama bilirsin ki yoktur, hiçbir zaman da olmayacak çünkü. Senin içine kazınmış gerçekler vardır, bazen birileri sana iyi gelmeye çalışsa da kaçarsın onlardan çünkü bir taraftan yanarken bir taraftan içinden söküp atmaya kıyamazsın, çoğu zamanlar bahaneler bulmaya çalışırsın onu dünya gözüyle bir kez daha görmek için. Bilirsin ki hiçbir bahane kaybını geri getirmeyecektir. Bazen isyan edersin ”Neden ben?” diye haykırısın ama cevabını asla bulamayacağın bir sorudur bu. En yakın arkadaşın geceler olur, üzerini sımsıkı örtmesini dilersin, öyle yorgun olursun ki bir gözünü kapatsan yıllarca uyuyabileceğini düşünürsün. Yorgun olan bedenin değil kalbindir.
Bilemezsin ki içinde taşıdıklarının sana ağır geldiğini. Hem de nasıl bir ağırlık, tüm dünya omuzlarındaymış gibi. Bir kibrit çöpü bile kaldıracak takatin yoktur.
Yükün omuzlarını büker.
Gücün kalmaz, en sona geldiğini hissedersin lakin sonu getirmeye bile gücün yetmez, hiçbir yer avutmaz seni.
Ne yapacağını bilmeden avare avare sonunu beklersin, her saniye asır gibi gelmesine rağmen,
Nefesiz yaşarsın zamansız,
Buna yaşamak denirse…