Ayçiçeklerinin bir diğer ismidir günebakan. Güneş yükseldiğinde, ona doğru eğildikleri için bu isimle de bilinirler.
Rengi, minik hâli veya olgun bir ayçiçeği olması fark etmeksizin her hâliyle insanı etkiler. Çoğu zaman ayçiçekleri arka plan manzarası olarak kullanılsa da daha dikkatli bakmak, koklamak hatta çekirdeklerinin tadına bakmak bambaşka hissettirir. Tıpkı gökyüzüne yalnızca sosyal medyada paylaşmak amacıyla fotoğrafını çekerken baktığımız gibi, ayçiçeklerini de ıskalıyoruz ve bence çok şey kaçırıyoruz. Bir ayçiçeği tarlasının kenarında otursam ve her birine uzun uzun baksam ortaya her biri için birbirinden farklı hikâyeler çıkabilir. Onların da insanlar gibi kişilikleri olabilir mesela. Bazıları daha erken açarken, bazıları daha tembel olup daha geç açabilir. Bazıları huysuz olduğundan çekirdeği acı, bazıları ise yumuşak gönüllü
olduğundan çekirdeği bal gibi tatlı olabilir. Fakat ortak olduğundan emin olduğumuz bir özellikleri vardır ki bunu onları tanıyan herkes bilir.
Ayçiçekleri güneşe karşı koyamazlar ve sürekli güneşi takip hâlindedirler.
Tarihte ayçiçeklerinin güneşe hayranlığı konusunda ileri sürülen hikâyeler oldukça fazladır. Mitolojide ayçiçeğinin öyküsü Pers prensesi Clytie’nin Apollon’a âşık olmasıyla başlar. Güneşin tanrısı Apollon ise ona olan aşkı günden güne büyüyen Clytie’yi hiçbir zaman fark etmez.
Pers prensesi gün ışığı renginde saçları, masmavi gözleri ile diğer herkesi büyülerken Apollon için sıradan biridir. Prenses günler boyunca Apollon’un onu sevmesini bekler. Dağlara, tepelere tırmanır ve aşkını gökyüzünde görebilmeyi umarak oralarda saatlerini harcar. Apollon için
ise prenses, âşık olduğu Leucothoe’un kız kardeşidir yalnızca. Prenses bunu öğrendiğinde bütün hayalleri, geleceği şiddetli bir deprem sarsıntısı yaşamışçasına yıkılır. Gökyüzüne, güneşe bakarken başı dönmeye ve gözleri git gide kararmaya başlar. Sonunda güneşin verdiği dayanılmaz sıcaklığa ve ışığa karşı koyamaz ve Apollon’u ararken hayata gözlerini yumar. Apollon gökyüzünden prensesin cansız bedenine uzun uzun bakar ve yüreği onu bu kadar seven, onun için canını veren prensese bir şeyler yapabilmek için tutuşur. Onu “tanrıların ve insanların babası” olarak tanınan Zeus’a götürerek çaresizce yardım ister. Cansız bir bedeni diriltmek, eski hâline getirmek Zeus için bile imkânsızdır fakat Zeus prensesin bedenini güneş yükselirken veya alçalırken nerede ve ne zaman olursa olsun güneşe yüzünü dönebileceği günebakan çiçeğine dönüştürür. Böylece yeryüzünde açan her günebakan bitkisi, güneş olan yerde daha canlı, daha parlak büyüyerek, güneşle birlikte uyanıp güneşin batışıyla boynunu eğerek efsaneyi yaşatmış olur.
Abonelik
0 Yorumlar