Bir anda kendimi hiç bilmediğim bir şehirde, hiç tanımadığım bir evin en küçük odasında, avucuma iki adet anahtar tutuşturulmuş bir şekilde, tek başıma buldum. Ürkek adımlarla pencereye yaklaştım. Görüş alanımdan çıkana dek kırmızı arabanın yavaşça uzaklaşmasını izledim. Gözlerimi kapatıp saymaya başladım. 1, 2, 3, 4… Sakinleşmeye başlamıştım. 56, 57, 58… İçinde bulunduğum anın gerçek olup olmadığını anlamaya çalıştım. 100, 101, 102… Gerçekti. Gözlerimi açıp odanın öbür köşesindeki yatağa doğru yürüdüm. Sırtımı duvara yaslayıp ellerimle dizlerimi karnıma çekerek oturdum. Sonra gölgeler geldi. Çok kişiydiler. Etrafımda gezdiler. Duvarlarda dans ettiler. Beni de gölgeler diyarına götürmek için ellerinden geleni yaptılar. Günler geçti, hiç sesimi çıkartmadım. Haftalar geçti, hiç şikâyet etmedim. Aylar geçti ama o gölgelerin bu çabasını sadece alaycı bakışlarla seyrettim. Gölgeler sonunda sinirlendi. Tişörtümden, saçlarımdan çekiştirmeye başladılar. Korktum. Kimseye belli etmedim ama çok korktum. Avucumdaki anahtarları odanın en uzak köşesine fırlattım. Gölgelerin sesi duyup anahtarların başına üşüşmesini fırsat bilip kaçtım. Koştum. Nereye gideceğimi bilmiyordum. Bir hastanenin bankına oturdum. Uyudum.
Uyandığımda başka bir evdeydim. Karşımdaki duvarda bez bir dolap, öbür duvarın dibinde bir çamaşır makinesi ve yerde de yatak vardı. Yatağa oturup sırtımı duvara yasladım. Ellerimle dizlerimi karnıma çektim. Günlerce tek başıma oturdum ve gölgelerin bir daha hiç gelmemesini umdum. Geldiler. İki kişiydiler. Etrafımda gezdiler, duvarlarda dans ettiler. Beni de gölgeler diyarına götürmek için ellerinden geleni yaptılar. Günler geçti, hiç sesimi çıkartmadım. Haftalar geçti, hiç şikâyet etmedim. Aylar geçti ama o gölgelerin bu çabasını sadece ürkek bakışlarla seyrettim. Gölgeler sonunda sinirlendi. Tişörtümden, saçlarımdan çekiştirmeye başladılar. Korktum. Kimseye belli etmedim ama çok korktum. “Yeter!” diye bağırdım. Gölgelerin bir an için irkilmesini fırsat bilip kaçtım. Yürüdüm. Nereye gideceğimi bilmiyordum.
Kendimi uzun bir koridorda buldum. Koridorun sonundaki merdivenlere yürüdüm. Altı kat çıktım. Bu sefer önüme daha kısa ama zikzakları olan bir koridor çıktı. Bulduğum ilk kapıdan içeri girdim. Kapının hemen yanında dolaplar, karşımda da karşılıklı iki duvara yaslanmış şekilde iki tane ranza vardı. Soldakini seçtim. Üstteki yatağa çıkıp sırtımı duvara yasladım. Ellerimle dizlerimi karnıma çektim. Gölgelerin gelmemesini umdum. Gelmediler. Yine de korkuyordum. Beni bulmalarından korktuğum için her yerde onları aradım. Bulamadım. Rahatladım. Gölgeler diyarının kapıları kitlendi sandım. Sonra onunla tanıştım. Tek kişiydi. Etrafımda gezdi. Benimle dans etti. Beni gölgelerden korkmamaya alıştırdı. Hatta gölgelerden kaçmasaydım eğer onu hiç bulamayacak olduğumu düşünüp gölgelere minnettar oldum. Sonra tişörtümden, saçlarımdan çekiştirmeye başladı. Dehşete düştüm. Ağlamaya başladım. Gözyaşlarımı görüp bir an için tiksinerek başka yöne bakmasını fırsat bilip kaçtım. Süründüm. Ne koşmaya ne de yürümeye gücüm kalmamıştı. Nereye gideceğimi bilmiyordum.
Kendimi AŞTİ’de buldum. Evime giden ilk otobüse bindim. Uyandığımda evdeydim. Karşımda dolabım vardı; karşılıklı duvarların birinde masam, diğerinde kitaplığım. Artık korkmuyordum. Gölgelerin ne yaptığı umurumda bile değildi. Aylar sonra, onunla tanıştım. Sırtını duvara yaslamış, elleriyle dizlerini karnına çekmiş oturuyordu. Bana elini uzattı. Tuttum. Yüzündeki gülümseme içimi ısıttı. Etrafında dolaştım. Bastığı yerlerde dans ettim. Yanında olmak çok iyi gelmişti. Beni sevdi. Ben de onu sevdim. Sonra tişörtünden ve saçlarından çekiştirmeye başladım. Hiç korkmadı. Gölgeler diyarına gitmek umurunda bile değil gibi bakıyordu. Sanki, nasıl bir yer olduğunu zaten biliyordu. Ama onu çekiştirirken simsiyah ellerimi gördüğümde, kanım dondu. Bunca zaman gölgelerden kaçarken onlardan biri olmuştum. Kaçtım. Yine. Bu kez sürünmeye bile gücüm yok ve nereye gideceğimi de bilmiyorum.