Avustralya kıtası altı bölgeden oluşmakta. Batısı ve iç kısımlarında verimsiz çöl toprakları bulunurken kuzeydoğusunda dünyanın en büyük mercan resifi ve yağmur ormanları bulunmakta. Bu eşsiz ve benzersiz farklılıklar sonucunda da ada kıta çeşitli canlılara ev sahipliği yapmakta. Avustralya kıtasının bin altı yüzlü yıllarda keşfedilmiş olması ve güney batısı hariç insan yaşamına pek uygun olmaması da canlıların evrim sürecine katkı sağlamıştır.
Burada dev yarasalar, ilginç kertenkele türleri, uykulu koalalar, zıplayan kangurular ve emu kuşu gibi pek çok canlıyı görebilirsiniz. Bu yazımda size anlatacağım tasmanya canavarı ise Avustralya’nın en büyük adası olan Tasmanya Adası’nda yaşıyor. Araştırmacılar ada kıtada yaşayan akrabalarınınsa çeşitli nedenlerden 1400’lü yıllarda neslinin tükendiğini düşünüyor. Bu nedenler arasında ne yazık ki insanlar tarafından besin olarak tüketilmeleri de var. Adadakiler de şu sıralar yabancı bir hastalıkla mücadele ediyor.
Hastalıklarının ismi “canavar yüz tümörü” yani bulaşıcı bir kanser türüyle karşı karşıyalar. Tasmanya canavarları yemekleri için veya eşleri için sık sık birbiriyle dövüşürler, bu esnada da birbirlerinin yüzünü ısırırlar. Kanser olan canavar diğerini ısırdığında ağzındaki kanser hücreleri kan yolu ile aktarılmış oluyor. Hastalığa yakalananların ömrü bir yılı geçmiyor. Kanser hücrelerinin yeni vücutta bağışıklık sistemiyle çatışmamasının nedeni ise tasmanya canavarlarının düşük genetik çeşitliliğe sahip olması. Şimdilerde ise tasmanya canavarlarının nüfusunu arttırmak için aşılama çalışmaları yürütülüyor.
Tasmanya canavarları adadaki pek çok tür gibi keseli memeli yani doğan yavruların gelişimlerini annelerinin kesesinde tamamlıyor. Kendileri sansargiller familyasının en büyük üyesi olmakla kalmayıp en büyük etobur keseli olma unvanını da elinde tutuyor. Ama tüm bu büyüklük sıfatlarına rağmen boyu 65 cm kilosu ise yalnızca 8 kg. Dişileri ise daha da küçük, 57 cm ve yalnızca 6 kg ağırlığa ulaşabiliyor. Kürkleri genelde siyah ama koyu kahverengi olanları da bulunmakta. Boylarının yarısı kadar olan nispeten kalın bir kuyrukları var. Başları ve yüzlerindeyse uzun beyaz tüyler bulunmakta.
Vücuduna göre kıyaslama yapıldığında memeli hayvanlar arasında en büyük çene gücüne sahipler. Genellikle geceleri avlandıklarından görme duyuları bu yönde gelişmiş. En güçlü duyusuysa işitme duyusudur. Tüm bu özelliklerinin yanı sıra kokarcanınkini aratmayacak kokular da salabilmekte bu küçük şeytanlar. Canavar denmesinin sebebiyse adaya yaklaşırsanız net bir şekilde duyacağınız çığlıklar. Evet bu vahşi çığlıklar sayesinde siyah minik dostlarımız canavar adını almışlar.
Canavarlar genelde tek başına yaşarlar, sürü oluşturmazlar. Buna terslik oluşturacak şekilde beslenirken çığlık atarlar ve bu da diğer canavarların gelmesine sebep olur. Belki de amaçları ürkütücü çığlıklarıyla diğerlerini kaçırmaktır. Küçükken ağaçlara da tırmanabilirler ancak büyüdükçe bu zorlaşır. Avlanabilseler de genellikle küçük memelilerin leşleriyle beslenirler. Menülerinde Avustralya halkından wallaby, wombat gibi canlılar; koyun gibi evcil hayvanlar, balık kurbağa gibi de göl hayvanları yer alır. İştahlarıysa oldukça kabarık, yarım saat içinde tek başlarına üç kiloya kadar besin tüketebilirler. Tabaklarındaysa geriye hiçbir şey kalmaz.
Canavarlar tek eşli değillerdir, eşleri onları korumazsa dişiler başka canavarların yanına gidebilirler. Gebelikleri 3 hafta sürer ve yavruların dünyaya gelişiyse alışılmışın dışındadır. Yaklaşık 30 adet pirinç tanesi büyüklüğünde yavru özel besleyici bir sıvıyla keseye doğru yol alır. Tasmanya canavarlarının kesesi yukarıya değil aşağıya bakar ve kesenin içinde dört adet meme başı bulunur. Sadece meme başlarına tutunabilen dört yavru hayatta kalabilir. Memeye tutunamayanlarınsa sonu hazindir, kısacık ömürleri annelerinin midesinde son bulur. Diğer dördüyse yüz beş gün içerisinde gelişimlerini tamamlar ve bir daha dönmemek üzere keseden çıkarlar. Böylece hayat maceraları başlamış olur.