Enerji günlük yaşantımızın olmazsa olmaz parçalarından birisi. Sürekli Türkiye’nin gelişmekte olan ülkeler arasında olduğunu duyuyoruz. ”Bu gelişmişliği ne ile ölçüyoruz?” dersek bunlardan birisi enerjidir. Enerji tüketiminizin artması demek toplumun refahının artması ve ekonominin gelişmesi demektir. Enerji tüketiminin artması demek enerji üretiminin de doğrusal oranda artmasıdır. Peki bu enerji nereden geliyor?
Enerji elde etmek için yenilenebilir ve yenilemez kaynaklar olarak iki tür olduğunu biliyoruz. Ek olarak ikincil ve birincil enerji kaynağı olarak da ayrılmaktadırlar. Enerjinin herhangi bir değişime uğramamış hâli birincil (primer), bu birincil kaynakların dönüştürülmesi ya da değiştirilmesi sonucunda ise ikincil (sekonder) enerji elde edilir. Dünya, enerjisinin çoğunluğunu birincil kaynaklardan elde etmektedir. Bunlar kömür, petrol, doğal gaz, nükleer, biyokütle, hidrolik, güneş, rüzgâr ve dalga olarak tanımlanır. 2011 verilerine göre dünyada %41, Türkiye’de ise %50 oranla kömür bazlı üretim ilk sıradadır. Bu da göstermektedir ki üretimde en büyük pay yenilenemez kaynaklardan elde ediliyor. Tüketimde ise dünyada %33,1 oranla petrol, Türkiye’de %33 oranla doğal gaz birinci sırada. Burada Türkiye’nin tüketimini tamamen satın alma enerjiyle yaptığını söyleyebiliriz. Çünkü doğalgazın sadece %2’sini üreten Türkiye enerjide büyük oranda dışa bağımlı bir ülke konumunda. Peki bunu nasıl değiştirebiliriz? Tüketimimizin artmasını istiyoruz elbette ancak Türkiye bu tüketimi kaldıracak ekonomiye sahip mi onu da anlamamız gerek.
Geçen aylarda ülkemizde doğal gaz bulunduğuna dair sevinçli haberler duyduk. Ancak uzmanlar bu kaynağın yemek pişirmeye bile yetmeyeceği konusunda bir yargıya sahipler. Peki biz enerji üretimi için kaynak arayışında neler yapmalıyız. Satın almaya devam etmek elbette bir çözüm değil. Zaten yenilenemez kaynakların gelecek dönemlerde önemli ölçüde tükeneceği ve gelecekte enerji üretimine yetmeyeceğini biliyoruz. Yenilenebilir enerji bu konuda önemli bir role sahip. Güneş, rüzgâr, biyokütle, hidrolik, dalga, jeotermal (ısı)… Bu kaynaklar hem maliyet açısından ucuz hem de sürdürülebilir kaynaklar arasında. Ancak bu kaynaklardan enerji ve elektrik eldesi düşük seviyelerde kalabiliyor. Yenilenemez kaynakların yerini doldurmak elbette kolay değil. Ancak satın aldığımız kaynak miktarını azaltmak ülke ekonomimize inanılmaz bir etki yapacaktır. Burada devreye nükleer enerji giriyor. Çevre için zararlı olduğunu ve oluşabilecek kazalar sonucunda büyük ölçekte zarar verecek bir enerji kaynağı. Sadece kaza sonucu değil enerji üretimi sonucunda çıkan atığın uygun şekilde yok edilmemesi de çevreye zararlı. Ancak burada şunu belirtmeliyim ki her yenilenemez kaynak, arkasında çevre için zararlı atık bırakıyor. Yani çevre açısından düşünürsek tamamen yenilenebilir enerjiye dönmemiz gerekir. Ancak bu verim çok az olacağından üretilen enerji arz ve ihtiyacı karşılayamayacaktır. Buradan şu sonucu çıkarmamız gerekiyor. Doğal alanları tahrip etmeden yenilenemez enerji kaynaklarından (nükleer ve kömür gibi kaynaklar) enerji üretiminin yanı sıra yenilenebilir kaynaklarla da bunu desteklememiz gerekiyor. En azından yenilenebilir enerjide verim arttırılana kadar. Bazılarımız şu anda bulunan tesislerin bile yeterli ölçüde kontrol edilmediğini hatta bazılarının baca filtresi bile kullanmadığını düşünüyoruz. Ancak gerekli yaptırımlar ile bunun önüne geçilebilir. Kısacası ülkenin enerji gelişimi için dışa bağımlılığımızı bitirmeli ve enerji talebini karşılayabilecek konuma gelmeliyiz. Burada en büyük çıkış nükleer santraller ve kömür oluyor. Ancak daha temiz ve sürdürülebilir enerji için yenilenebilir enerjilere yatırım yapmamız şart. Dünyanın iklim koşulları göz önüne alındığında bir ülke için en iyi yatırımlardan birisi olduğunu söyleyebilirim. Bir yandan bu kaynakların verimini arttırmaya yönelik çalışmaların yapılması ve yenilenemez enerjiye ihtiyaç kalmaması da gerek. Ancak şimdiki koşullar yenilenemez kaynakları kullanmayı zorunlu kılıyor.
*Yukarıda kullanılan 2011 değerleri Türkiye’de ve enerji durumu-genel değerlendirme (Erdem Koç) makalesinden alınmıştır.