fbpx

Aşktan bahsetmek istiyorum. Kıvırcık saçları ve esmer teninin ön plana çıkardığı beyaz dişlerinin, o muhteşem gülüşünün peşi sıra gelen bir “Seni seviyorum.” idi benim için aşk. Adı Mehmet idi aşkın. Henüz ortaokula yeni başlamıştım. O ise ortaokul son sınıftaydı. Aramızda iki yaş vardı. Henüz aşkın ne olduğunu elbette bilmiyordum. O yaşlarda bir tebessüm, bir hoşlantı olabilirdi olsa olsa. Ortak arkadaş vasıtası ile yollanmış birkaç küçük mektup ve birkaç kez baş başa kalabildiğimiz birkaç dakikalık sohbetten ibaretti. Ya da ben öyle sanıyordum. Önümüzde bir yıldan az bir süre ile birbirimizi uzun yıllar görmeyeceğimiz bir hayat vardı. Bunları düşünecek yaşta değildim. Zaman bir çocuğun hızına yetişemese de oldukça hızlı ilerliyordu. Uzaktan bakışmalarla sınırlı çocukluk maceramın bitişine son birkaç gün. Liseye giriş sınavından çıkmış, yüzünde belli belirsiz bir tebessüm ile dönmüştü okula. Hafta sonuydu. Bir yolunu bulmuştum okula gitmenin. Lojmanlarda oturuyorduk, okul hemen yüz metre ilerimizdeydi. Zor olmadı annemi ikna etmek. Zaten okul ile ev arasında geçti oyunlarımız. Adımını atınca okul sınırları içine girmiş oluyorduk. Lojmanın önü bize özeldi. Babam okulda güvenlik görevlisiydi. Bekçi de diyebiliriz tabii. Neyse konumuza dönelim. Nasıl etsem de sınavını sorsam diye düşünürken birden yanıma geldi.

-Merhaba, nasılsın?
+İyiyim, sen nasılsın? Sınavın nasıl geçti?
-Çok mu merak ediyorsun?
+Evet. İnşallah iyi geçmiştir.
-Tasalanma, sınavdı geçti işte. Bir yere gireriz elbet. Bunlar son günlerim. Yani seni son görüşlerim.

Kızaran yüzümü kaldırıp bir şey diyecek cesaretim yoktu.

-Belki bir gün başka bir yerde başka bir şekilde yeniden karşılaşırız gamzeli küçük kız. Hoşça kal.

Birkaç gün sonra karneler dağıtıldı. O sıra birkaç kez göz göze gelebildik. Ayrılık vaktiydi. Bense özlemi şimdiden içine doldurmaya başlamış bir çocuktum. Büyümek için vaktim vardı hâlâ. Bir yandan hiç büyümek istemezken bir yandan hemen büyüyüp yolumu çizmek istiyordum. Ve tabii o çizgide Mehmet ile yürümek.

Aradan yıllar geçti. Ortaokuldan sonra okumadım ben. Annem ile babam gerekli görmediler. Evin en büyük kızı olunca evde anneme yardım etmem gerekiyormuş. Zaten bir yeri de kazanamamıştım. Babam düz liseye gitmeme müsaade etmedi. Görüyorum ki bize o yaşta ne sevmeyi ne çalışmayı ne de yaşamayı öğreten olmayınca, biz de bize biçilen kadere rıza gösterdik. Ya da öyleymiş gibi yaptık.

22 yaşıma yeni basmıştım. Annemler artık evlenmem gerektiğini düşünüyordu. Bense evde durup benim için hayırlı olduğunu düşündükleri kısmeti bekliyordum el mahkum. Arada dışarı çıkıp gezmek, arkadaşlarla bir yerlerde oturmak dışında yaptığım pek bir şey yoktu. Geriye kalan günler annemin beni götürdüğü arkadaş sohbetleri ve akraba ziyaretleri ile geçiyordu. Elbette bunların nedeni açıktı. Evlilik çağına gelmiş bir kızı ancak bu şekilde reklam edebilirdi.

Arkadaşım Merve ile dışarıya çıkmak için sözleşmiştik. Annem kem küm etse de izin verdi neyse ki. Merve ile bir kafede oturduk. Çay içtik, simit yedik. Bu bile yeterdi nefes almak için. İnsan ruhu gezintiye ihtiyaç duyar. Farklı yerler ve insanlar görmek yalnızca ufkumuzu açmaz, ruhumuzu canlandırır aynı zamanda. Benimde ruhum ancak bu kadar canlanabiliyordu. Olsun, sade bir yaşamın verdiği huzurdan şikayetçi olmadım. Biraz da yürüyüş yapalım dedik Merve ile. Bu küçük şehrin dezavantajı tek bir ana caddesi olması ve yolda yürürken bir sürü tanıdık görüyor olmak. Bu defa tanıdık ama eskilerde kalmış bir yüze rastladım. Merve bankamatikten para çekerken kaldırımda onu bekliyordum. Yanımda birden o belirivermişti, Mehmet. Ne kadar büyümüş olsa da hiç değişmemişti. Kıvırcık saçları, esmer teni ve dudaklarının arasındaki bembeyaz gülümsemesi ile aynıydı. Bakışları biraz değişmişti ama. Gözlerinin içine kadar gülen bakışları artık daha bir kararlı daha bir kendinden emindi. Hiç bocalamadan yanıma geldi. Bense yıllardır gizli bir kutuya sakladığım o heyecanımla bir anda yüzleşmiş, elimi ayağımı koyacak yer bulamamıştım.

-Merhaba, nasılsın?
+Merhaba, iyiyim sen nasılsın?
-Ben de iyiyim. Yıllar geçti seni görmeyeli. Nedense hiç karşılaşamadık. Lise ve üniversiteyi dışarda okusam da yazları buralardaydım. Seni görürüm elbet diyordum ama bir türlü olmadı. Aslında abimlerin çiçekçi dükkanında çalıştım çoğunlukla, denk gelmememiz normal.
+Ben de pek dışarı çıkmıyorum zaten. Kısmet işte. Neler yapıyorsun, bitti mi üniversite.
-Evet, inşaat mühendisi oldum. Çalışmak için geri döndüm memlekete. Ama kendime göre iş bulamıyorum. Şimdilik çiçekçi dükkanına gidip geliyorum. Belki bir gün önünden geçerken uğrarsın.
+Bilmem, olabilir. Neyse ben gideyim arkadaşım bekliyor. Hoşça kal.
-Seni yeniden gördüğüme sevindim, hoşça kal.

-Gamze?
+Efendim.
-Bir daha görebilecek miyim seni?
+Bilemiyorum. Herkes bize bakıyor, laf söz olmasın. Kendine iyi bak.
-Sen de gamzeli kız.

Elim ayağım boşaldı sanki. Kalbimin hızına yetişmek mümkün mü? Merve biliyor tabii her şeyi. Ne diyeceğimi bilemeden öylece kıpkırmızı olmuş şekilde bir süre yürümeye devam ediyorum. Sonunda konuşacak gücü buluyorum kendimde. Bu neydi şimdi. Yıllar geçmiş ama sanki o son konuşmamızdan sonra aynı şekilde devam ediyormuşuz gibi. Bunca zaman hayatında birileri olmuştur elbet. Tüm bunlardan ne anlam çıkarmam gerekiyor. Kafam allak bullak, duygularım ise o küçük kızın duygularına bin basar hâlde. Yeniden görünce ne olacak ki? Ne diyeceğim, neler konuşacağız? Ah bugünü kafamdan nasıl silip atacağım. Şimdi her gece yatağa başımı koyduğumda o konuşma zihnimde tekrar edip duracak. Her seferinde farklı anlamlar çıkarmakla yoracağım kendimi. Ta ki bir dahaki karşılaşmaya dek. O zamana dek hoşça kal kalbim.

Aradan birkaç hafta geçmişti. Annemin bir arkadaşı geldi bize. Beni çok beğenmiş, oğluyla tanıştırmak istiyormuş. Anneme ballandıra ballandıra oğlunu anlatırken kapıdan duydum. Yok mühendismiş oğlu, işi de varmış, askerliğini yapmış falan. Hemen Mehmet geldi aklıma. Onu bir kere daha görmek istedim o an. Duygularımı anlamlandırmak, bir yere oturtmak istiyordum. Her şey çocuklukta mı kalmıştı her iki taraf içinde, emin olmalıydım. Akşam babam geldiğinde annem durumu anlattı, babam da annem gibi olumlu düşünüyordu. Annem gelip sanki bilmiyormuşum, duymamışım gibi yeniden anlattı bana aileyi. Bir görüş dedi, hayırlı kısmet bu tepilmezmiş. Çocuğun bir kusuru varsa baştan yok denir. Ama böylesi de bulunmazmış. Bir şey diyemedim elbette. Annem ertesi gün buluşma için bir şeyler almamı söyledi. Merve’yi çağırdım ben de. Birlikte çarşıya gittik. İsteksizce baktığım mağazalarda kendime göre bir şey bulamamıştım. Merve de ben de çok yorulmuştuk. Biraz dinlenelim dedik. Birden çiçekçiye çok yakın bir yerde olduğumuzu fark ettim. Önce bir yere daha uğrayalım diye ısrar ettim. Pek istekli değildi ama geldi benimle. Kapıya gelince anladı durumu o da. Kararsız olsam da tereddüt etmeden attım kendimi içeri. Düşünseydim yapamayacağımı biliyordum çünkü. İçeride Mehmet’ten yaşça büyük ve ona benzeyen, abisi olduğunu düşündüğüm bir adam vardı. Nasıl soracaktım şimdi Mehmet’i. Yapacak bir şey yoktu.

+Merhaba, bir şey soracaktım. Bir arkadaşım onu burada bulabileceğimi söylemişti. Adı Mehmet.

Adamın yüzüne birden hüzün düştü. Ciddileşti. Anlam veremedim, çok mu kötü bir şey yapmıştım. Ya da kötü şeyler beni bulmadan evvel düğmeye bastığım o anı çok mu çabuk çağırmıştım. Verilen cevap gösteriyor ki, bugün duymak istemediğim çok şeyi duyacaktım.

-Merhaba, siz Mehmet’in arkadaşı mısınız? Ben abisiyim. Haberiniz yok galiba, nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum.

Mehmet birkaç hafta önce trafik kazası geçirdi, kaybettik.

Derken boğazı düğümlendi, konuşamadı. Merve şaşkınlık içerisinde bana baktı, başınız sağ olsun dedikten sonra. Bense susuyorum. Ne zaman oldu tam olarak deyiveriyorum yalnızca.

-Cumartesi günü.

Yetiyor bu cevap. Onu gördüğüm gün kaybettiğim günmüş meğer. Hem de ölesiye. Yıkılıyorum. Bir an düşüp bayılacakmışım gibi oluyor. Zorla tutunuyorum karşımdaki tezgaha. Merve yardım ediyor hemen oturtuyor beni yanımızdaki tabureye. Mehmet’in ağabeyi koşarak su getiriyor yandaki marketten. Bir iki yudum içiyorum. Düşünemiyorum. Beynimin içinde yankılanan ses hep aynı.

Bir tohum filizlensin diye geldiğim yerde buldu beni ölümün gerçekliği.

Bir daha görebilecek miyim seni, demişti. Göremedi. Ve şimdi kocaman bir yalnızlık ile besliyorum onu içimde. Geçen yıllar bu yalnızlığı unutturamıyor. Evlenmiş ve iki çocuk annesi olsam bile, her sene o gün gamzeli küçük kız oluveriyorum. Her şartta gitmeye çalışıyorum o gün mezarlığa. Kimsenin gücü yetmiyor sormaya. Bir arkadaşı diyorlar sessizce. Oysa Gamze’nin Mehmet’i olamayışından bahsetmiyor kimse. Yaşadığım yılları özet geçiyorum her gittiğimde. Uzun uzun dertleşiyoruz. Bugün de yaşım 22 diyorum. Hani seninle son karşılaşmamız var ya, ben hâlâ oradayım. Hiçbir şey değişmedi. Sadece görüşemedik bir daha. Ama unutmadım, sen de unutmazsın biliyorum. Tekrar görüşeceğimiz güne kadar hoşça kal.

Rumeysa Güler içeriklerini beğendin mi? Sosyal medyada takip edin!
Abonelik
Bildir
guest
0 Yorumlar
Satır içi yorumlar
Tüm yorumları görüntüleyin
Rumeysa Güler içeriklerini beğendin mi? Sosyal medyada takip edin!

Okuyucuların Beğendiği İçerikler

Birçok kişinin ‘’zor ama maaşı iyi, garanti meslek gibi’’ düşünceleriyle ün kazanmış bir bölüm olan tıp fakültesini size en ince detaylarıyla aktaracağım. Öncelikle fakülteye gelmeden önce kendinizi ilk gün yapılacak çaylak şakasına ve ileri zamanlarda daha siz TUS isimli bölüm seçmenize yarayan sınava girmeden ‘’Sen ne doktorusun? ‘’ veya diş hekimliği ayrı bir bölüm olmasına […]
Yaşanan herhangi bir gün hiç yaşanmasaydı, her şey daha farklı olur muydu? Misal dün hiç yaşanmasaydı veyahut bundan yıllar önce bir gün hiç yaşanmasaydı yine aynı mıydı hayatınız? Kadere inanmak subjektif bir bakış açısı olarak görünebilir ancak hayatın akışı olarak farklı bir yerden durumu ele alabiliriz. Bütün malzemeleri özene bezene kesip, doğrayıp harika bir yemek […]
Herkesin ölmeden görmek isteyeceği bir yer vardır. Yoksa da henüz keşfetmemiştir… Benim için burası Norveç. “Soğuk Cennet” veyahut “Kuzeyin İncisi” denilen bu ülkenin lanse ettiği imajı bir görseniz aşık olmamak elde değil. O yüzden henüz kendi ülkenizi keşfetmediyseniz ileride belki yol arkadaşım olabilirsiniz! Norveç ”Soğuk Cennet” Ülkenin yönetim biçimi anayasal monarşi ve başkenti Oslo‘dur. 385,207 […]
Her kitap ayrı güzel, dünyasına girdikten sonra… Ama bazı başyapıtlar vardır, gerçekten okumak zevk verir. Okudukça içine düşer, yeni bir dünyanın kahramanı olursunuz. Herkes için değişebilecek bir liste… Daha iyisi varsa da ben okuduğum kadarını biliyorum ve bunlar şu an en iyisi! Daha birçok türde konuşulacak kitaplar olsa da üç ayrı türde üç başyapıt derledim, […]

İlgini Çekebilir

Çoğumuzun, adını belki de hiç duymadığı fakat yaşamımızda denk gelebileceğimiz, farkında ve bilinçli olduğumuz takdirde erken tanı ve tedavi seçeneklerini düzenleyebileceğimiz, benim ise özel eğitim alanında tanıştığım bir sendromdan bahsetmek istiyorum sizlere: DiGeorge Sendromu. DiGeorge Sendromu (DGS) 22. kromozomun (22q11) delesyonu (kromozomun bağlı bulunduğu parçadan kopup silinmesi, yok olması) ya da translokasyonu (kopan veya kaybolan […]
“Sisyphus’u gördüm, korkunç işkenceler çekerken: yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı ve de kollarıyla bacaklarıyla dayanmıştı kayaya, habire itiyordu onu bir tepeye doğru, işte kaya tepeye vardı varacak, işte tamam, ama tepeye varmasına bir parmak kala, bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri, aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden baş belası kaya, o da yeniden itiyordu kayayı, […]
Bugün 10 Mart 2022. Gülistansız 796. gün “Ne durumdayım biliyor musunuz? Ölüm Allah’ın emri, ölüm dünyada var. Gençlerin ölümü zor ama biz her gün yeniden ölüyoruz. Her gün… Toprağa bile basmaya kıyamıyorum, acaba kızım içinde olabilir mi diye. “ 21 yaşında, Tunceli’de bir üniversite öğrencisiydi Gülistan Doku. 5 Ocak 2020 tarihinden bu yana haber alınamıyor. […]
Bir girişim fikriniz var ve bu alanda bir marka oluşturmak istiyorsunuz ya da henüz küçük bir işletmesiniz ve işletmenizi büyütüp kârınıza kâr katmak istiyorsunuz. İşte bu yolda atmanız gereken ilk adım markalaşmak olmalıdır. Peki marka nedir?                Marka yalnızca kalabalık bir pazarda sizi diğerlerinden ayıran isim, logo ve slogandan ibaret değildir. Markanız insanların sizinle etkileşimde […]