fbpx

Bugün sizlerle “The Last Duel” hakkında konuşacağız. Öncelikle şunu demek isterim, benim sinema konusunda herhangi bir uzmanlığım bulunmuyor o yüzden bu yazı tamamen bu sinemaseverin düşünceleri olarak yorumlanmalıdır. The Last Duel, 2021 yılında çıkış yapmış olmasına rağmen Dune, House of Gucci, Spiderman: No Way Home gibi filmler kadar konuşulmamış ve aslında bu konuda biraz da haksızlığa uğradığını söyleyebiliriz çünkü rahatlıkla söyleyebilirim ki bir karşılaştırma yapacaksak The Last Duel’in eksiği yok, fazlası var. Filmin yönetmeni Gladyatör, Blade Runner, Alien gibi yapımlarından tanıdığımız oldukça başarılı bir yönetmen olan Ridley Scott. Filmin tarih konulu bir film olduğunu düşündüğümüzde bu pek şaşırtıcı değil aslında çünkü bu tarih konulu film ekolünü son zamanlarda Ridley Scott sırtlanmış gibi gözüküyor. Nedendir bilinmez fakat çıkarılan çoğu tarih filmi ya dünya savaşları üzerine yapılıyor ya da kovboy filmi oluyor. Sadece Hz. İsa’nın doğuşundan bu yana 2022 yıl geçmiş olmasına rağmen bu koskocaman tarihi aralıkta birkaç yıllık dönemlere sıkışıp kalmış olmak gerçekten oldukça gülünç geliyor. The Last Duel, seçtiği dönem bakımından da ayrışıyor çünkü filmimiz 14. yüzyıl Orta Çağı’nda geçiyor ve bu dönemi olabildiğince iyi yansıtıyor. Ridley Scott’ın Gladyatör filmi aslında tarihi olarak sıkıntılı bir filmdir çünkü bir mücadele esnasında filmdeki gibi kılıçla insanların kolunu bacağını ya da kellesini uçuramazsınız hatta zırhı bile delmeniz oldukça zordur fakat Ridley Scott bu filmde ciddi anlamda işin gerçekçiliğine de odaklanmış. Dönem hem sosyo-kültürel açıdan çok güzel bir şekilde bizlere yansıtılmış hem de savaş sahneleri de görebileceğiniz en gerçekçi biçimde hazırlanmaya çalışılmış. Filmin konusundan bahsederek bunu biraz daha detaylı bir biçimde anlatalım.
Filmimizin ana konusu Fransa’daki iki derebeyi arasındaki politik bir güç mücadelesine odaklanmaktadır. Bize bu güç mücadelesini hem siyasi ortamlarda hem arkadaşlık ortamında hem de diğer ortamlarda farklı şekilde yansıtmaktadır fakat bu güç mücadelesinin sonu kralın hakimlik yaptığı bir mahkemeye kadar gelir. Mahkemedeki iddiaya göre bu beylerden birisi diğerinin karısına tecavüzde bulunmuştur ve bu sebepten dolayı mahkemelik olmuşlardır. Mahkemeye kadar olan süreci film bize üç farklı perspektiften tekrar izlemek suretiyle göstermektedir, bu perspektifler derebeylerine ve tecavüze uğrayan kadına ait olmaktadır. Bu sayede olayların da aslında kişiden kişiye ne kadar farklı algılanabileceğini anlayabiliyoruz. Özellikle Orta Çağ gibi kanıtlara vs. bakılmadan sadece söylenenlerin dinlendiğini bir çağdan bahsediyorsak… Film esnasında Orta Çağ toplumunda kadının ne kadar önemsiz bir şey olduğunu her anlamda görebiliyoruz. Mesela bir sahnede işin hukuki boyutu tartışılırken “Tecavüz kadına karşı işlenen bir suç değil, onun beyine karşı işlenen bir suç.” gibi bir cümleyi bile görebilmekteyiz. Filmin son kısmında ise derebeyleri kaderlerini tanrıların tayin etmesini mahkemeden talep ediyor ve ikisi “son düelloya” çıkıyorlar. Tabii ki bu düelloyu kimin kazandığını söylemeyeceğim 🙂 Düello son derece iyi hazırlanmış çünkü çok gerçekçi bir dövüş var. Zırhlar kolay kolay parçalanmıyor, alınan yaraların çoğu zırhın açık yerlerinden alınıyor, zırhın ağırlığından dolayı savaşçılar çok hantal bir biçimde hareket ediyor. Bu kısmı yazının çok uzamaması açısından daha fazla uzatmadan biraz da oyunculardan bahsedeceğim.
Oyuncu kadrosunda Jodie Comer, Matt Damon, Adam Driver, Ben Affleck gibi kalitesi sorgulanamayacak isimler bulunuyor ve rahatlıkla söyleyebilirim ki hepsi mükemmel oynamışlar. Özellikle son zamanların yükselen yıldızı olan Adam Driver bu filmde de farkını fazlasıyla ortaya koyuyor, umuyorum kendisini daha fazla yapımda görme fırsatımız olur. Jodie Comer, mağdur fakat sinsi olan kadın rolünü üstlenmiş ve bu rolü de hakkıyla çevirmiş diyebiliriz. Diğer oyuncular da bildiğiniz gibi, hepsi harikulade isimler.
Bu işten pek anlamadığım için çekim teknikleri gibi konulardan bahsedemeyeceğim, yine de kendi gözlemlerime göre bu açıdan yenilikçi bir şey görmediğimi fakat kötü bir şey de görmediğimi söyleyebilirim. Film, oluşturulan ortam itibarıyla kesinlikle Orta Çağ havasını yansıtıyor, sizi içine çekiyor.
Bu filmi çok beğendiğim için bu yazıyı yazma gereği duydum. Özellikle tarih konulu dram filmi seviyorsanız izlerseniz pişman olmazsınız, garantisi benim. İzleyeceklere şunu belirtmek isterim, bu bir savaş filmi değildir, savaş fazla görmeyeceksiniz. Bu film dönemin sosyo-kültürel ve ekonomik yapısı üzerine hazırlanmış. Feodalitenin nasıl bir şey olduğunu anlamak istiyorsanız da çok faydalı olacaktır. Kısacası ne olursa olsun izlemenizi tavsiye ederim. Umarım faydalı bir yazı olmuştur.

Alperen Özdemir içeriklerini beğendin mi? Sosyal medyada takip edin!
Abonelik
Bildir
guest
0 Yorumlar
Satır içi yorumlar
Tüm yorumları görüntüleyin
Alperen Özdemir içeriklerini beğendin mi? Sosyal medyada takip edin!

Okuyucuların Beğendiği İçerikler

Birçok kişinin ‘’zor ama maaşı iyi, garanti meslek gibi’’ düşünceleriyle ün kazanmış bir bölüm olan tıp fakültesini size en ince detaylarıyla aktaracağım. Öncelikle fakülteye gelmeden önce kendinizi ilk gün yapılacak çaylak şakasına ve ileri zamanlarda daha siz TUS isimli bölüm seçmenize yarayan sınava girmeden ‘’Sen ne doktorusun? ‘’ veya diş hekimliği ayrı bir bölüm olmasına […]
Yaşanan herhangi bir gün hiç yaşanmasaydı, her şey daha farklı olur muydu? Misal dün hiç yaşanmasaydı veyahut bundan yıllar önce bir gün hiç yaşanmasaydı yine aynı mıydı hayatınız? Kadere inanmak subjektif bir bakış açısı olarak görünebilir ancak hayatın akışı olarak farklı bir yerden durumu ele alabiliriz. Bütün malzemeleri özene bezene kesip, doğrayıp harika bir yemek […]
Herkesin ölmeden görmek isteyeceği bir yer vardır. Yoksa da henüz keşfetmemiştir… Benim için burası Norveç. “Soğuk Cennet” veyahut “Kuzeyin İncisi” denilen bu ülkenin lanse ettiği imajı bir görseniz aşık olmamak elde değil. O yüzden henüz kendi ülkenizi keşfetmediyseniz ileride belki yol arkadaşım olabilirsiniz! Norveç ”Soğuk Cennet” Ülkenin yönetim biçimi anayasal monarşi ve başkenti Oslo‘dur. 385,207 […]
Her kitap ayrı güzel, dünyasına girdikten sonra… Ama bazı başyapıtlar vardır, gerçekten okumak zevk verir. Okudukça içine düşer, yeni bir dünyanın kahramanı olursunuz. Herkes için değişebilecek bir liste… Daha iyisi varsa da ben okuduğum kadarını biliyorum ve bunlar şu an en iyisi! Daha birçok türde konuşulacak kitaplar olsa da üç ayrı türde üç başyapıt derledim, […]

İlgini Çekebilir

Çoğumuzun, adını belki de hiç duymadığı fakat yaşamımızda denk gelebileceğimiz, farkında ve bilinçli olduğumuz takdirde erken tanı ve tedavi seçeneklerini düzenleyebileceğimiz, benim ise özel eğitim alanında tanıştığım bir sendromdan bahsetmek istiyorum sizlere: DiGeorge Sendromu. DiGeorge Sendromu (DGS) 22. kromozomun (22q11) delesyonu (kromozomun bağlı bulunduğu parçadan kopup silinmesi, yok olması) ya da translokasyonu (kopan veya kaybolan […]
“Sisyphus’u gördüm, korkunç işkenceler çekerken: yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı ve de kollarıyla bacaklarıyla dayanmıştı kayaya, habire itiyordu onu bir tepeye doğru, işte kaya tepeye vardı varacak, işte tamam, ama tepeye varmasına bir parmak kala, bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri, aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden baş belası kaya, o da yeniden itiyordu kayayı, […]
Bugün 10 Mart 2022. Gülistansız 796. gün “Ne durumdayım biliyor musunuz? Ölüm Allah’ın emri, ölüm dünyada var. Gençlerin ölümü zor ama biz her gün yeniden ölüyoruz. Her gün… Toprağa bile basmaya kıyamıyorum, acaba kızım içinde olabilir mi diye. “ 21 yaşında, Tunceli’de bir üniversite öğrencisiydi Gülistan Doku. 5 Ocak 2020 tarihinden bu yana haber alınamıyor. […]
Bir girişim fikriniz var ve bu alanda bir marka oluşturmak istiyorsunuz ya da henüz küçük bir işletmesiniz ve işletmenizi büyütüp kârınıza kâr katmak istiyorsunuz. İşte bu yolda atmanız gereken ilk adım markalaşmak olmalıdır. Peki marka nedir?                Marka yalnızca kalabalık bir pazarda sizi diğerlerinden ayıran isim, logo ve slogandan ibaret değildir. Markanız insanların sizinle etkileşimde […]