fbpx

Başlığı gördüğünüzde “Nasıl ya?” diye düşündüyseniz amacıma ulaştığımı söyleyebilirim, merak duygunuzu tetiklediysem buyurun içeriğe geçelim. Bugün Fatih Sultan Mehmet döneminde şeyhülislamın fetvası ile birlikte diri diri yakılan yüzlerce kişinin de inandığı Hurufilikten bahsedeceğim.

İlk olarak Hurufilik bir mezhep mi, tarikat mı yoksa din mi? Bu konu tam bir neticeye varamamış olsa da Abdulbaki Gölpınarlı’nın din, Fatih Usluer’in ise bir düşünce akımı olduğunu belirterek başlayalım. Peki bu Hurufilik kim tarafından kuruldu?

1340 yılında Esterabad’da dünyaya gelen ve soyunun Hz. Muhammed’e dayandığı düşünülen Fazlullah tarafından 1386 yılında Tebriz çevrelerinde kurulmuş ve yayılmaya başlamıştır. Şeriata uymayan düşüncelerinden dolayı Alıncak’ta Şeyh İbrahim’in fetvası ile öldürülmüş ve cesedi sokaklarda gezdirilmiş.

Hurufiliğin ne olduğuna gelecek olursak harfler ve dolayısıyla seslerin derin anlamlar taşıdığını, görünenden fazlasını temsil ettiğini düşünen bir düşünce olarak adlandırabiliriz. Dinî hükümleri sesler ile yorumlayarak daha farklı anlamlara ulaştıkları düşünülür. Bu kadar basit kalmayarak gelecek hakkında da çıkarım yaptıkları biliniyor. Örneğin kıyametin ne zaman kopacağı veya mehdinin dünyaya inişi hakkında da fikirleri var.

Gıyaseddin’in İstivaname adlı eserine baktığımızda Hurufilerin içerisinde bir bölümün ahiret inancının olduğunu bir kısmının ise öldükten sonra doğaya karışıp yok olacağına inandığını biliyoruz. Kritik olan nokta ise ahiret inancı olmayan kişilerin daha yüksek mertebelerde yer alıyor olması. Aynı zamanda Fazlullah’ı tanrının zuhuru olarak görüyor ve şehadeti “eşhedü en la ilahe illa fazlullah” şeklinde değiştiriyorlar.

Peki İran sınırları içerisinde ortaya çıkan bu akım nasıl oldu ve Türk topraklarına dağıldı?

Fazlullah öldürüldükten sonra müritleri daha gizli bir yaşam sürmeye başladılar. Miranşah’ın kardeşini öldüren Ahmet Lor yakalandı ve öldürüldü. Üzerinde bulunan anahtar ile evi tespit edildi ve kendisinin bir Hurufi olduğu anlaşıldı. Görüştüğü insanlar tek tek bulunup sorgulandı, bir kısmı serbest bırakılırken bir kısmı ise idam edildi.

Bu sıralarda Tebriz’de bulunan Fazıl’ın kızı önderliğinde bölgede bulunan diğer Hurufiler ile birlikte bir ayaklanma gerçekleştirildi. Bu ayaklanma bastırıldığında hepsi öldürülüp cesetleri yakıldı.

İran’dan sürülen Hurufiler Anadolu ve Rumeli çevrelerine dağılmaya başladı. Gizli bir yaşantı sürdüklerinde Bektaşi tarikatları içerisinde kendilerini gizleyerek inanışlarını devam ettirdiler. Burada oldukları sırada Bektaşiler içerisinde düşünceleri rağbet görmeye başladı ve tekrardan yayılmayı başardılar.

Osmanlı içerisine geldiğimizde ise ilk olarak İslamiyet’i yeni kabul eden Balkan bölgesinde, sonrasında yeniçeriler arasında ve en sonunda saray içerisinde bile etkisini gösteren Hurufilik tekrardan güçlenmeye başlamıştı. Vezir Mahmud Paşa’dan Fatih Sultan Mehmet’in de Hurufilikten etkilendiğini öğrenen Şeyhülislam Fahredin-i Acemi, şeriatın gücünü kullanarak bir fetva verir ve Edirne’de 1000 kadar Hurufi’yi diri diri yaktırır. Fatih’in bu fetvaya karşı çıkmadığı da bildiklerimiz arasında. Yazılanları incelediğimizde uzun saatler boyunca et kokusunun bölgeden gitmediğini görebiliriz. Sonrasında Kanuni döneminde de bir kısmı sürgün edilmiş fakat tamamen ortadan kaldırılamamış, varlığını Bektaşilik içerisinde sürdürmeye devam ettirmiştir.

Merak ettikçe araştırmaya, araştırdıkça yazmaya devam edeceğim. Şimdilik bu kadar, başka bir yazımda görüşmek üzere.

Enes Özgen içeriklerini beğendin mi? Sosyal medyada takip edin!
Abonelik
Bildir
guest
0 Yorumlar
Satır içi yorumlar
Tüm yorumları görüntüleyin
Enes Özgen içeriklerini beğendin mi? Sosyal medyada takip edin!

Okuyucuların Beğendiği İçerikler

Birçok kişinin ‘’zor ama maaşı iyi, garanti meslek gibi’’ düşünceleriyle ün kazanmış bir bölüm olan tıp fakültesini size en ince detaylarıyla aktaracağım. Öncelikle fakülteye gelmeden önce kendinizi ilk gün yapılacak çaylak şakasına ve ileri zamanlarda daha siz TUS isimli bölüm seçmenize yarayan sınava girmeden ‘’Sen ne doktorusun? ‘’ veya diş hekimliği ayrı bir bölüm olmasına […]
Yaşanan herhangi bir gün hiç yaşanmasaydı, her şey daha farklı olur muydu? Misal dün hiç yaşanmasaydı veyahut bundan yıllar önce bir gün hiç yaşanmasaydı yine aynı mıydı hayatınız? Kadere inanmak subjektif bir bakış açısı olarak görünebilir ancak hayatın akışı olarak farklı bir yerden durumu ele alabiliriz. Bütün malzemeleri özene bezene kesip, doğrayıp harika bir yemek […]
Herkesin ölmeden görmek isteyeceği bir yer vardır. Yoksa da henüz keşfetmemiştir… Benim için burası Norveç. “Soğuk Cennet” veyahut “Kuzeyin İncisi” denilen bu ülkenin lanse ettiği imajı bir görseniz aşık olmamak elde değil. O yüzden henüz kendi ülkenizi keşfetmediyseniz ileride belki yol arkadaşım olabilirsiniz! Norveç ”Soğuk Cennet” Ülkenin yönetim biçimi anayasal monarşi ve başkenti Oslo‘dur. 385,207 […]
Her kitap ayrı güzel, dünyasına girdikten sonra… Ama bazı başyapıtlar vardır, gerçekten okumak zevk verir. Okudukça içine düşer, yeni bir dünyanın kahramanı olursunuz. Herkes için değişebilecek bir liste… Daha iyisi varsa da ben okuduğum kadarını biliyorum ve bunlar şu an en iyisi! Daha birçok türde konuşulacak kitaplar olsa da üç ayrı türde üç başyapıt derledim, […]

İlgini Çekebilir

Çoğumuzun, adını belki de hiç duymadığı fakat yaşamımızda denk gelebileceğimiz, farkında ve bilinçli olduğumuz takdirde erken tanı ve tedavi seçeneklerini düzenleyebileceğimiz, benim ise özel eğitim alanında tanıştığım bir sendromdan bahsetmek istiyorum sizlere: DiGeorge Sendromu. DiGeorge Sendromu (DGS) 22. kromozomun (22q11) delesyonu (kromozomun bağlı bulunduğu parçadan kopup silinmesi, yok olması) ya da translokasyonu (kopan veya kaybolan […]
“Sisyphus’u gördüm, korkunç işkenceler çekerken: yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı ve de kollarıyla bacaklarıyla dayanmıştı kayaya, habire itiyordu onu bir tepeye doğru, işte kaya tepeye vardı varacak, işte tamam, ama tepeye varmasına bir parmak kala, bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri, aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden baş belası kaya, o da yeniden itiyordu kayayı, […]
Bugün 10 Mart 2022. Gülistansız 796. gün “Ne durumdayım biliyor musunuz? Ölüm Allah’ın emri, ölüm dünyada var. Gençlerin ölümü zor ama biz her gün yeniden ölüyoruz. Her gün… Toprağa bile basmaya kıyamıyorum, acaba kızım içinde olabilir mi diye. “ 21 yaşında, Tunceli’de bir üniversite öğrencisiydi Gülistan Doku. 5 Ocak 2020 tarihinden bu yana haber alınamıyor. […]
Bir girişim fikriniz var ve bu alanda bir marka oluşturmak istiyorsunuz ya da henüz küçük bir işletmesiniz ve işletmenizi büyütüp kârınıza kâr katmak istiyorsunuz. İşte bu yolda atmanız gereken ilk adım markalaşmak olmalıdır. Peki marka nedir?                Marka yalnızca kalabalık bir pazarda sizi diğerlerinden ayıran isim, logo ve slogandan ibaret değildir. Markanız insanların sizinle etkileşimde […]