Sabah uyanmak artık öyle başka geliyor ki bana… Dünyam tepetaklak olmuş, yer gök göğsümde buluşmuş sanki. Öyle ağır, öyle ağır ki içimdeki bu yük… Nedendir, neredendir bilmem, belki elimin kesik acısı yüreğime vuruyordur. Fiziksel acı beni üzmüyor ama yüreğime çarpan bu acı beni paramparça ediyor sanki… Gecenin karanlığında, çelimsiz bedenimle yürüyordum. Bir hiç olsaydım, bir küçücük toz olsaydım; öyle ki yalnız, bir yaz gününde perdeler açıldığında vuran güneşin ışığında görünen bir toz olsaydım. Belki daha farklı olabilirdi, şimdi dünyaya sığamıyorum sanki. Bu küçücük bedenimle, tarumar yüreğimle sığamıyorum dünyaya. Ben hayatta kaybedenlerdenim. Hem de ilk doğduğu anda, hayata 1-0 geride başlamışlardanım. Bir kusurum vardı; kusur değildi. Ancak insanlık benden alacaklıydı, bana garazı vardı bu insanlığın. Yalnızca, ten rengimdendi. Kızıla dönük kabarık saçlarım, güzel vücudum, fındık burnum ve utanınca belli olmasa da domatese dönen yanaklarım siyah bir ten rengiyle kaplanmıştı. Ve ben bu yüzden, sırf bu yüzden hep ezilmiştim… Oysa ben çocukları katletmiyordum, kadınlara şiddet göstermiyordum. Ben şiddet yanlısı bir insan değildim ama toplum beni böyle gördükçe, bilhassa uydurdukları kalıba beni itince belki öyle oldum. Oysa neydi ki suçum? Tanrının vergisi bu bedenim, beyaz değil siyah olduğu için neden dışlanıyorum ben? Toplum beni dışladı, çünkü azınlığım, azınlıktayım. Oysa çoğunluk siyah olsaydı beyaz tenli insanlar dışlanırdı değil mi? Çünkü çoğunluğa uymayan her zaman toplumdan dışlanmaya mahkumdur… Bize öyle acılar çektirildi ki her zaman yanlış çağda doğduğumuzu düşündük. Fakat öyle mi? Meğer yalnız insanın körelmiş nefsine yenik düşmüşüz… Eğer öyle olmasa, bu çağda henüz yeni olmuş olan siyah kavgaları olur muydu? Bundan asırlar önce köleydik, bir gün siyahlar ve beyazlar el ele olacak dendiğinde sessizce kadeh kaldırdık… Bundan birkaç asır önce hala dışlanıyorduk, oysa bizi dışlayanlar yaz günü güneşin altına yatıyorlardı; ”Bir gün birlik olacağız!” diye sessiz çığlıklar attık. Ve şimdi halen bir polisin altında ”Nefes alamıyorum!” diye bağırarak dakikalarca can çekişip ölmeye mahkumuz. Neden ha neden? Bu insanlar neden bizleri dışlar? Benim adım yok, adı olmayan onlarca insandan biriyim. Yalnızca ten rengim yüzünden kaybettim, sırf siyah olduğum için kaybettim. Oysa ben terör eylemi yapan bir hain değildim, başkaldıran değildim… İsyan etmedim, köleliğe mahkum edilen de hep bendim. Çünkü güneş bana küsmüştü değil mi? Beyazlara şemsiye tutarken güneşe mahkum edilmek benim kaderimdi. Oysa bu değişecek, bu çağda hâlâ sessiz çığlıklar atar sanıyorlarsa bizi yanılıyorlar… Biz üstünlük istemedik hiç, biz yalnız eşitlik istedik…
İşte şimdi gecenin karanlığında, çelimsiz ayaklarım beni nereye olduğunu bilmeden götürüyor. Kaçıyorum hayattan da, insanlardan da… ”Bu çağın insanı değilim, yanlış çağda doğmuşum.” demekten yoruldum artık. Yüreğimdeki acı halen elimdeki kesikten sebep mi bilmiyorum… Ama iyice ağırlaşan bedenimi, karanlık bir sokakta hafif çiseleyen yağmurun altına serdim artık. Lambanın ışığı gözlerimde patlıyor sanki, şimdi huzurluyum… Şimdi biliyorum ki, bir gün; din, dil, ırk, kadın, erkek, siyah, beyaz, trans herkes eşit olacak… Olacak değil mi?