TDK’ye göre zeka, insanın düşünme, akıl yürütme, objektif gerçekleri algılama, yargılama ve sonuç çıkarma yeteneklerinin tamamı, anlak, dirayet, zeyreklik, feraset olarak tanımlanmıştır. Alfred Binet, zekayı; eleştirel düşünebilme, muhakeme edebilme olarak tanımlamıştır. Wechlser’e göre zeka; dünyayı anlama, düşünme, zorluklarla karşılaşıldığında kaynakların verimli şekilde kullanabilmesidir (Kılıçarslan, 2010: 15; aktaran Kandemir, 2019).
TDK’ye göre duygu, belirli nesne, olay veya bireylerin insanın iç dünyasında uyandırdığı izlenim olarak tanımlanmıştır. Bir başka tanıma göre, nesneleri veya olayları ahlaki ve estetik yönden değerlendirme yeteneğidir. Duygular var olan sorunlarımızı fark etmemizi ve ona göre belirli bir yön almamızı sağlar.
Duygular diğer algılar gibi bilişseldir ve iletişim kurarken bireylere yol gösterir. Duyguların fiziksel varlığı vardır. Neokorteks ile amigdala arasındaki bağlantılardır. İnsanlar karar sürecinde yalnızca mantıklarıyla hareket etmezler, duygusal birikimlerinden de yararlanırlar. Zeka üzerinden yapılan araştırmalar, beyinde duygusal bağlar koptuğunda en basit kararların bile alınamamakta olduğunu göstermiştir (Goleman 1998; aktaran Öztürk, 2016).
Duygusal zeka kavramı, ilk olarak Salovey ve Mayer (1990) tarafından ortaya atılmıştır. Salovey ve Mayer duygusal zekayı, “Bireyin kendisi ve başkalarının duygularının farkında olması, sorunların çözümünde davranışlarını kontrol etme, bunları ayırt edebilme, başarıya ulaşma, insanlarla iyi ilişkiler kurmada ve bu süreçten elde ettiği bilgiyi düşünce ve eyleminde etkin kullanabilmesi.” olarak tanımlamıştır (Öztürk, 2016). Duygusal zeka, başkalarının istediklerini, duygusal gereksinimlerini, yapabildiklerini ve yapmakta zorlandıklarını analiz ederek algılayabilmek, stresle baş edebilmek ve kişinin çevresinde olmasını istediği gibi olmak için lazım olan bir beceridir (Baltaş, 2006: 7 aktaran Şahin, 2018).
Duygusal zeka, kişinin kendinin farkında olmasını, duygularını kontrol edebilmesini, motivasyonunu, empati kurabilmesini, olaylara farklı açılardan bakabilmesini kapsayan ve ilişkilere yön veren bir kavramdır. Günümüzde iş hayatında da duygusal zekası yüksek insanlar kariyer basamaklarını daha hızlı tırmanmaktadır. Değerlendirme kriteri olarak kişinin akademik başarıları ve çalışmaları yeterli olmamış, kişinin kendini ve diğerlerini ne kadar idare edebildiği de temel ölçütlerden biri haline gelmiştir. Dünya çapında 200 şirkette yetkinliklerle ilgili bir araştırmada, en başarılı çalışanların, vasat çalışanlara oranla günlük ortalama işlerde %85, en karmaşık işlerde ise %127 daha verimli olduğu bulunmuştur. Bu farkın üçte biri teknik beceri ve bilişsel yeterliklerden, üçte ikisi duygusal yetkinliklerden kaynaklanmaktadır (Baltaş, 2002: 8; aktaran Sü Eröz, 2013). Bu anlamda kendini bilme, kontrol etme, karşıdakinin beden diline, duygularına, sözcükleri kullanım şekline bakarak empati kurabilme ve iyi ilişkiler geliştirme duygusal zekanın temelini oluşturmakta ve günümüzde iş hayatında önemli başarılar elde edilmesini sağlamaktadır.
Duygusal Zekası Yüksek Olan İnsanlar / Duygusal Zekanın Geliştirilmesi
Bireyin kişilere ve olaylara yerinde tepkiler verebilmesi için öncelikle kendi duygularının farkında olması gerekmektedir ki buna ”öz bilinç” denir. Kişi önce kendini tanımalı; kendi potansiyelinin, davranışlarının, duygularının, düşüncelerinin, isteklerinin, arzularının, ihtiyaçlarının, zayıf noktalarının ve başarısızlıklarının farkına varmalıdır. Kişi bu öz değerlendirmeyi yaparken objektif olmalı, duyguları ve zayıf yönleriyle yüzleşebilmelidir.
Öz farkındalığa sahip bireyler, olumsuz duygulanım yaratacak olaylardan uzak durmaya önem gösterir, sırf olumlu bir çıkar uğruna ”kendi” olmaktan vazgeçmez. Kimlik karmaşası yaşayan bireylerde duygusal zekanın bir öncülü olan öz bilincin çalışması, kişinin gelişimine katkı sağlayacaktır.
Farkına vardığı özelliklerinin tam denetimini ise yine kendi sağlamalı, duygularını kontrol altına almalı ve değişen koşullara göre adaptasyonunu sağlamalıdır. Birey, durum veya olay karşısında hissettiği kötü duygulanıma müdahale edebilmeli ve onu olumlu ruh haline çevirebilmelidir. Sinirden arabanın camlarını kıran birine “Camı kırmak normal bir davranış değil, camı kırmamalısın.” demek yerine “Öfkeni kontrol altına almayı öğrenmelisin.” diyebilmek onun gelişimine daha fazla katkı sağlayacaktır.
Öfke, kaygı gibi olumsuz duygulanımlar kişiyi bireysel olarak strese sokmakla kalmaz aynı zamanda çevresiyle olan iletişimini de sekteye uğratır. Öfkesine yenik düşen işveren, işçilere; işçiler arkadaşlarına, eşlerine; eşleri ise çocuklarına aynı şekilde davranarak bir döngü yaratırlar ki bu günümüz etkin insan ilişkilerine ters düşmektedir. Duygusal zekası yüksek olan insanlar, kendi denetimini kendi elinde bulundurur, nerede nasıl davranması gerektiğini bilir. Olumsuz duygulanımın sebebini başkasında değil kendinde arar ve çözüm yolları bulmaya çalışır.
Motivasyon, duygusal zeka kapsamında, kişinin duygularının farkında olarak duygu sistemini harekete geçirerek duygu sistemi aracılığıyla, bir işi başlatıp bitirmesidir. (Daştan, 2013: 13; aktaran Aydın, 2017). Aşırı kaygı ve korku, kişiyi girişimde bulunacağı işe başlamaktan alıkoyar. İyimser ve umutlu olmak kişinin motivasyonunu artırır. Buradaki iyimserlik her şeyi tozpembe görmek değil, olay ve durumları gerçekçi bir süzgeçten geçirip geleceğe umutla bakmak demektir. İyimserlik ve kötümserlik sonradan öğrenilebilmektedir. Her iki duygunun temelinde “özverimlilik” yani kişinin hayatında yaşadığı kötü olayları göğüsleyebileceğine duyduğu inançtır. Belli zeka seviyesinde bulunan bireylerin başarılı olmasında kabiliyetlerinin yanında yenilgiye karşı sabırlarının rolü büyüktür (Goleman, 1995: 129; aktaran Aydın, 2017).
Duygusal zekası yüksek olan kişiler kendi duygularının hakimi olmanın yanı sıra diğer bireylerin duygularını ve ihtiyaçlarını tanımlayabilir, empati yapabilirler. Karşıdaki kişinin sözlerinden, beden dilinden alınan ipuçlarıyla iletişim istenilen verimde sürdürülür. Belirtmek gerekir ki empatinin ön koşulu kişinin kendi farkındalığı ve denetimidir. Duygusal zekanın ürünü olan empatiyi iyi kuran insanların sosyal becerileri gelişmiştir: İnsanlarla iyi iletişim kurar, grup dinamiklerine hakimdir, etkili lider özelliği taşır, herhangi bir çatışmayı yönetebilir, olaylara farklı açılardan bakarak yaratıcı çözümler getirebilirler.
Sonuç olarak duygusal zeka, insanın kendini keşfiyle başlayıp topluma ait olmadığında bir hiçliğe bürünen bireyin, etkili iletişim kurarak yaşamını kolaylaştırmasını sağlayan beceriler bütünüdür. Kişiler arası etkileşimin sürekli ve verimli olmasını sağlayan unsurlara baktığımızda bilişsel zekanın (IQ) yanında duygusal zekanın (EQ) da büyük yer edindiğini görmekteyiz. Yani insanların amaca yönelik kazançlı bir davranış sergilemesi ve refah bir hayat sürmesinin temelinde sadece bilişler/bilişsel zeka değil duygular/duygusal zeka da çok önemlidir. İletişim ve sosyal etkileşimi en verimli hale getirmek, bireyin kendini tanımasıyla birlikte kazandığı öz güveni geliştirmek, pozitif ve iyimser bir yaşam sürmek için duygusal zekanın önemine dikkat çekilmeli ve duygusal zekanın geliştirmesine yönelik çalışmalar yapılmalıdır.