Durdun, durdum. Sordun, anlattım. Anlattım, dinledin.
Annemin hastalığını öğrendikten sonra eve dönüyordum. Gözyaşlarım durmuyordu, durur mu hiç? Anne bu. Başkasının annesinin üzüntüsüne bile ağlar insan. Gel gör ki söz konusu kişi öz annen. Dayanaksız dayanağımdı o benim. Öyleydi gerçekten, o dayanmazdı kimseye. Yalnızdı, yoktu dostu. Tercihi midir? Yoksa elinden gelmeyen bir mevzu mudur bilmiyorum. Bildiğim bir şey daha var. Herkes ona dayanırdı. Belki bana öyle gelirdi. Sonuçta benim dayanağım ya, herkese öyle sanırdım. Yürüyordum hastaneden çıkınca. Metro durağında yürüyordum. Sesler gelmiyordu kulağıma. Görüntüler kayboluyordu yavaşça. Sakin olmam gerektiğini biliyordum. Oturdum. Görüntüler geliyordu yavaşça. Vaktim vardı, işim yoktu. Ağlıyordum. İnsanlar geçip gidiyordu. Sormuyordu kimse hâlimi, neden ağladığımı. Ayakkabılar görüyordum. Sağımdan soluma giden, solumdan sağıma giden ayakkabılar. Ertesi gün yine aynı yere geldim. Oturdum. Dayanıyordum. Duvar, dayanağım olmuştu. Ben sanırım dayanak arıyordum. Bir sonraki gün yine geldim. Ağlıyordum her seferinde. Beni ağlatan annemin hâli miydi yoksa buraya gelince pekişen acım mıydı bilmiyorum. Her gün aynı saatte aynı ayakkabılar geçiyordu önümden. Aynı saatte geliyordu, aynı yerde duruyordu tren. Bazen oluyordu ayakkabıların bazıları koşuyordu. Geç kalmışlardı herhalde. Hafta sonu ise burası çok kalabalık oluyordu. Hafta içi yorulan bu insanlar nasıl olur da hafta sonu aynı enerjiyle hareket edebiliyorlar? Yorulmuyorlar mıydı yoksa, çalışmıyorlar mıydı? Kendilerini mi kandırıyorlardı, yoksa patronlarını mı? Burada ağlarken kimisi önüme para atmaya başladı. Bir performans sanatçısı addedilmiştim insanların gözünde. Biriken parayı denk geldiğim kurumlara bırakırdım. Para değildi anneme şifa olacak şey. Ağlamak da değildi şifanın vesilesi ama çaresizliğim doğuruyordu bu ağlamayı. Günler geçiyor yaşlar bitmiyordu. Bitmesin zaten, biterse bana annemi hatırlatacak hiçbir şey kalmaz. Bu yaşlar çok kıymetli. Aynı zamanda bu kadar kıymetli bir şey, sonsuz. Enteresan değil mi? Kıymetli olan ne varsa nadirdir aslında. Nadirliği onu kıymetli yapar. Gözyaşları çoktur ama onu kıymetli yapan nadirliği değil ne uğruna döküldüğüdür. Çocukların ağlayışı sıradanken yetişkinin ağlayışı nadirdir. Çünkü çocuklar kıymetsiz şeylere ağlayabilir ama yetişkin, adı üzerinde yetişmiş. Kıymetsiz her şeye ağlamaz öyle. Daha dün annemi kaybettim. Artık gözyaşlarım hiçbir zaman olmadığı kadar değerliydi. Tuzlu göl çizerdim haritaya gözyaşlarımla. Az önce ise sen geldin. Durdun, durdum, sordun, anlattım, anlattım, dinledin.