fbpx

-Biliyor musun babaanne, başımı kaldırıp göğü göz bebeklerime doldurabiliyorum ama yine de kendimi özgür hissetmiyorum ben.

Kendisiyle hiç tanışmadığım bu kadının mezarı başında çocuklar gibi ağlamaya başladım. Dünyadan göçüp gittiğinde babam küçük bir oğlanmış. Sanırım beni buraya getiren şey, gencecik yaşta trajik bir şekilde ölen babaannemi tanıyan herkesin onu gözleri dolu anmasıydı. Kimse onun için en azından huysuzdu bile demiyordu. Sadece biraz telaşlıymış. Kasabanın en cömert, sevgi dolu, hoşgörülü kadınlarından biriymiş. Bir bakkal işletiyormuş. Dedemin üçüncü karısıymış. Anlattıklarına göre, göğsünde çırpınan telaşlı kuş onun sonu olmuş.

Evet, beni bu topraktan kutuya, bu hiç tanımadığım kadının mezarına sürükleyen şeyler bunlardı. Dedem çok uzun yaşadı, son on yılında her ne kadar haberdar olmasa da kanser ona yol arkadaşı oldu. Uzun tedavi süreci, ağır ilaçlar, fiziksel ve ruhsal bitkinlik yaşamadan kısa sürede öldü. Öldüğünde neredeyse yüz yaşındaydı. Yüz yıl… Dört evlilik, beş evlat sığdırdığı; hiçbirine sevgisini göstermediği, öyle ki yediği dayak telaşlı ruhuna ağır geldiği için kalbi duran karısının yasını bile tutmadan başkasıyla evlendiği bir yüz yıl. Atı Belkıs’ın karnı şişince çivi çakarak onu iyileştireceğini düşünürken ölümüne sebep olduğu ve öylece hayatına devam edebildiği bir yüz yıl. Dedemin yüz yıllık ömrü, ellisine gelmeden kalbine yenilip toprağın altına giren babaannemin mezarının başında beni her zamankinden daha çok öfkelendirdi. Dedem gibi olmaktan ölesiye korkuyordum, ardından kimsenin iyi bir şey söyleyemediği ama kötü söylememek için de adını bile geçirmemeyi tercih ettiği bir insan olmaktan. Oysaki bu korkum çok yersizdi. Saçlarıma ilk ak babaannemin yarı yaşında düşmüştü. Muhtemelen ben babaannem kadar bile yaşamayacaktım. İçten içe bunu istiyordum. Bu yüzden babaannemin mezarına yaptığım ziyaretler son zamanlarda iyice artmıştı. Belki bu ziyaretler birer provaydı ya da toprağın üstünde birilerinin de benim için gözyaşı dökeceğine inanmak, ölüm düşüncesiyle barışmamı sağlıyordu. En azından son ziyaretime kadar böyle olduğuna eminim. Ağzımı bıçak açmazdı, ağlamazdım, gözlerim bile dolmazdı. Sadece toprağına dokunarak avuç içlerimdeki terazide dedemin soğuk ve gri yüz yılını bir kefeye, babaannemin kısacık ve sevgi dolu ömrünü diğer kefeye koyarak öfke duyardım. Babaannem gibi insanlara sadece toprağın huzur verebileceğine inanırdım. Çünkü içten içe biliyordum ki ölen dedem olsaydı babaannem kırk gün içinde başka biriyle evlenmeyecekti. Yas tutulmaya bile değer görülmeyen birinin bu dönüp duran dünyayla ne işi olabilirdi?

Şimdi, babaannemden yirmi yaş daha küçük ve toprağın üstünde, ben de tıpkı onun gibiydim. Babama küçükken söylediği sözleri hatırlayıp içli içli ağlıyordum. “İnsan göğü göz bebeklerine doldurdu mu, hiçbir kurşun vuramaz kanadını oğlum.” Babaannem ne yazık ki yanılmıştı, belki yaşasaydı o da yanıldığını anlayacaktı. Şanslıydı ki bütün bir gökyüzüne kanatlarıyla dokunduktan sonra kanatsız kalıp onu uzaktan izlemeyi öğrenmek yerine, sadece bir beden olarak var olmak yerine, ruhunu da alıp gitmişti bu diyardan. Sanki bu sözü babama değil de bana söylemiş gibi ona cevap veriyor, ilk kez bir ziyaretimde onunla konuşuyordum. “Ben de gökyüzünü kanatlarımla okşadığıma inanıp serçe kalbimi büyük bir sevinçle doldurmuştum ama aslında ben kanatsız doğmuşum babaanne. Benim bir kanadım tutsaklık, diğeri hüzünmüş. Yanında bana da yer var mı?”

Keşke sorularıma cevap verebilsen, keşke benimle konuşabilsen. Bir bilsen ne kadar muhtacım birinin bana “Özgürsün.” demesine. Keşke bunu senin telaşlı dudaklarından duyabilsem. Keşke avuçlarımdaki terazinin senin gibiler için, bizim gibiler için bir hükmü olsa babaanne. Haksızlıkla hırpalanmış yüreğimin öfkesi keşke seni oradan çıkarmaya ve adaleti sağlamaya yetse. Keşke bende sonsuzmuş gibi etrafa saçtığım ama zerresini bulamadığım, seninse ömrün boyunca aradığını bildiğim sevgiyi sana verebilsem ve bunun bir anlamı olsa. Keşke dedemin Belkıs’ın karnına çaktığı çiviyi, ben çivisi çıkmış bu dünyanın göbeğine çakabilsem ve dünya dönerken bizim başımızı döndürmese. Keşke dedemin yüz yılından sadece bir günü alıp sana verebilsem, o gün bugün olsa ve sen mezarından çıkıp bana en azından “Özgür olacaksın yavrum, geçecek. Kanatlarına kavuşacağın günler de gelecek.” diyebilsen. Bir bilsen ne kadar çok isterdim bunu, babaanne.

Abonelik
Bildir
guest
2 Yorumlar
Eskiler
Yeniler En çok oylananlar
Satır içi yorumlar
Tüm yorumları görüntüleyin

Okuyucuların Beğendiği İçerikler

Birçok kişinin ‘’zor ama maaşı iyi, garanti meslek gibi’’ düşünceleriyle ün kazanmış bir bölüm olan tıp fakültesini size en ince detaylarıyla aktaracağım. Öncelikle fakülteye gelmeden önce kendinizi ilk gün yapılacak çaylak şakasına ve ileri zamanlarda daha siz TUS isimli bölüm seçmenize yarayan sınava girmeden ‘’Sen ne doktorusun? ‘’ veya diş hekimliği ayrı bir bölüm olmasına […]
Yaşanan herhangi bir gün hiç yaşanmasaydı, her şey daha farklı olur muydu? Misal dün hiç yaşanmasaydı veyahut bundan yıllar önce bir gün hiç yaşanmasaydı yine aynı mıydı hayatınız? Kadere inanmak subjektif bir bakış açısı olarak görünebilir ancak hayatın akışı olarak farklı bir yerden durumu ele alabiliriz. Bütün malzemeleri özene bezene kesip, doğrayıp harika bir yemek […]
Herkesin ölmeden görmek isteyeceği bir yer vardır. Yoksa da henüz keşfetmemiştir… Benim için burası Norveç. “Soğuk Cennet” veyahut “Kuzeyin İncisi” denilen bu ülkenin lanse ettiği imajı bir görseniz aşık olmamak elde değil. O yüzden henüz kendi ülkenizi keşfetmediyseniz ileride belki yol arkadaşım olabilirsiniz! Norveç ”Soğuk Cennet” Ülkenin yönetim biçimi anayasal monarşi ve başkenti Oslo‘dur. 385,207 […]
Her kitap ayrı güzel, dünyasına girdikten sonra… Ama bazı başyapıtlar vardır, gerçekten okumak zevk verir. Okudukça içine düşer, yeni bir dünyanın kahramanı olursunuz. Herkes için değişebilecek bir liste… Daha iyisi varsa da ben okuduğum kadarını biliyorum ve bunlar şu an en iyisi! Daha birçok türde konuşulacak kitaplar olsa da üç ayrı türde üç başyapıt derledim, […]

İlgini Çekebilir

Çoğumuzun, adını belki de hiç duymadığı fakat yaşamımızda denk gelebileceğimiz, farkında ve bilinçli olduğumuz takdirde erken tanı ve tedavi seçeneklerini düzenleyebileceğimiz, benim ise özel eğitim alanında tanıştığım bir sendromdan bahsetmek istiyorum sizlere: DiGeorge Sendromu. DiGeorge Sendromu (DGS) 22. kromozomun (22q11) delesyonu (kromozomun bağlı bulunduğu parçadan kopup silinmesi, yok olması) ya da translokasyonu (kopan veya kaybolan […]
“Sisyphus’u gördüm, korkunç işkenceler çekerken: yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı ve de kollarıyla bacaklarıyla dayanmıştı kayaya, habire itiyordu onu bir tepeye doğru, işte kaya tepeye vardı varacak, işte tamam, ama tepeye varmasına bir parmak kala, bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri, aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden baş belası kaya, o da yeniden itiyordu kayayı, […]
Bugün 10 Mart 2022. Gülistansız 796. gün “Ne durumdayım biliyor musunuz? Ölüm Allah’ın emri, ölüm dünyada var. Gençlerin ölümü zor ama biz her gün yeniden ölüyoruz. Her gün… Toprağa bile basmaya kıyamıyorum, acaba kızım içinde olabilir mi diye. “ 21 yaşında, Tunceli’de bir üniversite öğrencisiydi Gülistan Doku. 5 Ocak 2020 tarihinden bu yana haber alınamıyor. […]
Bir girişim fikriniz var ve bu alanda bir marka oluşturmak istiyorsunuz ya da henüz küçük bir işletmesiniz ve işletmenizi büyütüp kârınıza kâr katmak istiyorsunuz. İşte bu yolda atmanız gereken ilk adım markalaşmak olmalıdır. Peki marka nedir?                Marka yalnızca kalabalık bir pazarda sizi diğerlerinden ayıran isim, logo ve slogandan ibaret değildir. Markanız insanların sizinle etkileşimde […]