Hey! Orada olduğunu biliyorum.
Gözlerin ekranda, evet bunu hissedebiliyorum.
Aklına merak tohumları ekiyorum, bir yandan beyaz eldivenli elimi kaldırıp öte yandan sonsuzlukla dolu şapkamı karıştırıyorum. Öyle derin ki bulmam uzun sürüyor.
İçinden mavi bir çekiç, kırmızı bir gözlük çıkarıyor ve atıyorum. Sonra çeviriyorum, o da ne? Tepesi yok oluyor. Elimi geçiriyorum içinden, diğer yönden görünüyor. Nasıl olur?
İyice karıştırınca, küçük beyaz tavşanın kulakları görünüyor. Beyaz tavşanı takip et. Gizli bir bölme mi var? Yoksa el çabukluğu ile şapkayı mı değiştirdim?
Dikkatini bir yöne çekip mucizeleri başka yerden çıkarıyorum. Sihirde değil keramet, el çabukluğu marifet. Hayretin hayranlığa dönüşüyor. İstemsizce alkışlıyorsun. Çözemediğinin önünde eğilir zihin, merak etmeye devam etse bile, yalan olduğunu bilse dahi ustalığını takdir eder. Bir adım geri çekilir.
Post truth da böyledir. Genel bir tanım vermek gerekirse “post truth”, nesnel gerçeklik karşısında halkın kişisel duygular ve çeşitli çıkarların ağırlık kazanmasıyla gerçekliğin silikleştirilmesi ve kamuoyunu etkilemesidir diyebiliriz.
Yuval Noah Harari’ye göre insanlığın ilk zamanlarından beri yaratmış olduğumuz gerçeklere inandık ve bu sayede çok farklı inançlar, düşünceler vb. ortaya çıktı. Peki bunları niçin yaptık? Birlikteliği sağlamak ve diğer bireylerle aynı görüşleri oluşturarak yaşama daha iyi tutunabilmek için. Biz homo sapiensler, hakikati değil ancak gücü elde etmek yani iktidara gelip hükmetmek için yalanları gerçek gibi sunduk ve bunu yaparken hakikatin ne olduğunu açıkçası pek de umursamadık.
Örneklerini her gün yaşamak zorunda kaldığımız bu kavram, yalanların “doğru” kılığına girmesi ya da sahteliğin gerçeği gölgelemesi diye açıklanabilir. Sırp Amerikan oyun yazarı Steve Tesich ” Yalanlar Hükümeti” (1992) adlı makalesinde halkın, hükümetin yaptığı siyasi propagandaları hiç sorgulamadan gerçekmiş gibi kabul ettiğini belirtir.
Özellikle internetten araştırma yapınca insan doğası gereği, kendi fikirlerine yakın kişileri “doğru” kabul etme eğiliminde oluyor. Google algoritması da seçtiğimize benzer örnekler karşımıza çıkarıyor. Hâlbuki kim haklı vb. konular söz konusu olduğunda ancak iki görüşü de detaylı şekilde incelersek gerçeğe ulaşabiliriz.
Bilgi kirliliğinin çevre kirliliği ile yarıştığı bu günlerde, hangimiz ispat arıyor, araştırıyor ve hakikati bulmak için uğraşıyoruz?
“Neden uğraşalım ki bu hiçbir şeyi değiştirmiyor.” diyebilirsiniz. Ancak geleceği görme yeteneğimiz olmadığından neyin, neyi, nasıl etkileyeceğini ancak “tahmin” edebiliriz ki varsayımlarımız da bilgimiz kadar kısıtlıdır. Bilgilerimizin doğruluğunun kanıtlarına sahip miyiz?
İnternette artık herkes gazeteci, herkes köşe yazarı, herkes YouTube içerik üreticisi, herkes yorumcu olduğundan ve bunların belli bir doğruluk süzgecinden, ahlak filtresinden geçme durumu söz konusu olmadığı için bireysel dikkatimizi, duyarlılığımızı en üst düzeyde tutmamız gerekir.
Bir şey okurken haber mi alıyoruz yoksa o ideolojik ayrıştırıcı bakış açısına ortak olmaya davet mi ediliyoruz fark etmemiz çok önemli. Kaynaklarına kadar bilgiyi kovalamalı, sınamalı ve her duyduğumuzu sorgulamalıyız.
İyiliğin yolunda yürümek ve erdemli bir birey olmak adına gerçeğe ulaşmanın bazen “sahteyi” fark etmekle başladığını, her zaman aklımızın bir köşesinde tutmakta yarar var.