Doğayı duyabiliyor muyuz? Bir kuşun cıvıltısını, yaprakların hışırdamasını, kaynak suyun çıkarken çıkardığı sesi… En son ne zaman duydunuz? Şehrin sesi doğanın sesini bastırmaya tam olarak ne zaman başladı? Biz ne zaman kendi özümüzü, doğayı, duyamayacak hâle geldik? Peki daha da önemlisi bunun farkına varabildik mi?
Gökyüzünü kaybettiğimizden bile bihaberiz. Sahi en son ne zaman gördünüz gökyüzünü? Bakmaktan bahsetmiyorum, o maviliği içimizde hissederek mutlu olmaktan bahsediyorum. Başlarımız telefonlarımıza eğik Göğe Bakma Durağı’nı tweet’lerken aslında çoktan unutmuştuk göğe bakmayı. Şiirleri anlamayı unutmuştuk ki nasıl anlayacaktık mavinin sadece bir renk değil bir huy olduğunu. Göğe bakmaya devam etseydik fark ederdik ışık kirliliğinden kaybettiğimiz yıldızları.
Bu fotoğrafı 8 Temmuz 2021’de Kocaeli’de çektim. Mavi renginin anlamı “sakinleştirici, masumiyet, huzur, barış, hijyen, temizlik…” diye geçiyor. Bu deniz mavi değil. Ben küçükken masmavi olan Körfez tesadüfen mi bu tuhaf renge büründü? Etrafı fabrikalarla dolu olan bir deniz için bunu söylemek elbette ki saflık olur. İklim krizi tepemize çökmüşken dur demek için hâlâ neyi bekliyoruz, maviliği tamamen kaybetmeyi mi? Sadece denizi değil gökyüzünü de kaybetmeyi mi? Yeşilliğimizi kaybetmeye başladık bile. Tekerleği patlamış tır gibi hızla sona yaklaşırken artık bir şeyler yapmanın vakti geldi. Neler yapabiliriz yüzyıllardır bize ev sahipliği yapan dünyamız için?
Her şey bir kişiyle başlıyor, bu yüzden öncelikle “Ben tek başıma ne yapabilirim ki?” demeyi bırakmamız gerekiyor, unutmayın insanlık en başta bir kişiyle başladı. Bireysel olarak dünyayı iyileştirmek için çok uç şeyler düşünmemize gerek yok. Kullanmadığımız ışıkları kapatmak, toplu taşıma tercih etmek, su israfından kaçınmak, deodorant kullanımını azaltmak, pilleri ve teknolojik aletleri doğaya atmamak, doğaya -özellikle yangınlara sebep olacak- çöpler bırakmamak, tek kullanımlık plastik ürünler (pipet, poşet, tek kullanımlık tabak, bardak, çatal, kaşık, pet şişe…) yerine birden fazla kullanılabilen muadillerini tercih etmek ilk adımda dünyamızı ekolojik açıdan, sizi de sosyoekonomik açıdan rahatlatır. Dünyanın sizi iyi hatırlayacak olması sizi mutlu edecek. Dediğim gibi bunlar uç örnekler değil, herkesin yapabileceği hatta yapmak zorunda olduğu şeyler. Ağaçlar dikmek, doğayı temizlemeye girişmek çok zor değil inanın bana. 2. adım olarak kendimizde doğa bilincini oluşturduktan sonra etrafımızdakileri uyarmak, harekete geçirmektir. Peki insanları nasıl harekete geçirebiliriz?
Birkaç fikir oluşturmak amacıyla size bir öneri verebilirim. Beni sizlere ulaşmak için teşvik eden İKSV ve Yiğit Özşener işbirliğinden ortaya çıkan “Dünyalılar! Sanat Gezegeni İyileştirebilir mi?” podcast serisi oldu. Seri Spotify`da olduğu gibi İKSV`nin Youtube kanalında da mevcut. Sanat ve doğanın arasındaki bağı anladığımızda iklim krizinin karşısında nasıl durabileceğimize dair güzel resimler canlanıyor zihnimizde. Sahnelerle, ekranlarla, sayfalarla, tuvallerle uyarabiliriz insanları. Ben dinlediklerimle harekete geçtim. Özellikle son bölümde benim gibi lise öğrencisi gençlerin konuşması iyice tetikledi beni. Ben elimdeki tohumları ektikten sonra sesimi duyurmak için oturdum bilgisayarın başına. Karşınıza çıkarken en güzel kelimeleri seçmeye çalıştım. Ben yazmayı, edebiyatın gücünü seçtim Dünyalılar! Siz ne yapacaksınız?
Ufak bir ricam var. Edip Cansever`den Umuş şiirini okur musunuz? Anlatmaya çalıştıklarımı daha iyi anlayacaksınız. Umut güzeldir. Umutla kalın.