Evimizin önü gül ağaçları ile çevriliydi ben küçükken. Mis kokuları ile rengarenklerdi. O zamanlar beş çayı içiyor olsak eminim ki gökkuşağı hanım, bu renk cümbüşüne imrene imrene, bize gelirdi.
Gül ağaçlarının içlerinden bir tanesi diğerlerinden ayrıydı. En köşede, aynı mis koku ile duruyordu. Pembenin tüm tonları anlaşmışlar da taç yapraklarına donanıp kraliçe seçmişlerdi sanki onu. Ama onu diğerlerinden asıl ayıran ne kokusu ne de rengiydi. O dikensizdi. Evet evet dikensiz bir gül ağacı. Varlığı ile tanışınca küçücük ağzımı kocaman açtırıp bin bir hayrete düşürmüştü beni. Tüm güzelliği ve dikensiz oluşu ile oradaydı işte.
Tek oluşunun sebebini merak ettim minicik dünyamda. Neden tüm evin önünü dikensiz gül ağaçları ile donatmamıştık ki? Tüm bu sorularıma cevap ise “Gül dediğin dikenli olur kızım.” oldu. Ama o da gül idi işte. Rengi ile kokusu ile gül idi. Dikensiz oluşu onu nasıl değersizleştirebilirdi, bu çok anlamsızdı. Tam bir hayal kırıklığıydı benim için bu cevap. Hayalimin kırıklarını toparlayıp dikensiz gül ağacının altına gömdüm. Belki benim kırıklarımı dikenden sayarlardı.
Saymadılar. Yıllar geçti ve dikensiz gül ağacını söktüler yerinden. Bu sefer neden diye sormadım. Dikensiz gül ağacını alıp minicik dünyamın tam ortasına ektim.
Yıllar geçmeye devam ettikçe beylik laflar işittim nice nice. Minicik dünyamın işgal edilişiydi her bir duyuşum ve onlar ile savaşma gereği duymayışımla gerçekleşti tüm kaybedişim. En çok da “Zor olan güzeldir.” beylik lafına kaybettim. Bir beybaba kolay olanı sevmekten uzaklaştırmak istemiş bizi bu lafı ile. Kolay olanı değersizleştirmiş bunca zaman. Yaymış da yaymış lafını. Laf bu ya yerinde durur mu hiç ,yayılmış da yayılmış o da. Kimse durup da “Hopp! Kardeş nereye, olur mu öyle şey?” dememiş, hemen kabullenmiş lafın doğruluğunu.
Öyle bir kabulleniş ki hatta bu, hiçbir nine anlattığı masalda pirelerin berberliğinden sonra kolay olanın güzelliğinden bahsetmemiş. Şairler dahi bir sevdadan bahsedecek olsalar zor sevdasını seçmişler de işlemişler şiirlerine. Biri de çıkıp kolay sevdasına şiir yazmamış. Neden? Çünkü benimsenmiş bir kere “Sevda dediğin zordur.” diye. İşte böylece başlamış zora olan sevdamız tıpkı dikenli güllere olan sevda gibi.
Bülbüller dahi benimsemişler de sevdanın zorluğunu hiçbiri dikensiz güllere vurulmamış. Bülbülün sevdalanması şöyle dursun atalarımız sözlerinde bahse dahi gerek görmemiş bu gülleri.
Halbuki bak, işte, orada eşsiz güzelliğinin yanında sevenini incitmeyi göze alamamış da kendini koruyacak olan dikenlerinden vazgeçmiş bir gül. Dememiş ki “Beni sevecek isen dikenlerime katlanman gerek.” diye. İşte kolaylığın sevdası. Nasıl değersiz görülebilir ki bu?
Beybabaların beylik lafları kendilerine kalsın ahbap. Tam içinde, dünyanın tam ortasında dikensiz güller diye bir gerçek var.