Ben her zaman umutlarımızın tükenmemesini, mutluluğun da mutsuzluğun da gelip geçeceğini, o yüzden her duygunun kıymetini bilmemiz gerektiğini, ne kadar kırılsak da elbet toparlanacağımızı söylerim. Geçen geçmişime ve hayal ettiğim geleceğime hep gülümseyerek bakarım. Dünyada ne kadar kötü insan varsa o kadar da iyi insan olduğuna inanırım. Haksızlığa uğrayanın hakkına kavuşacağına, üzülenlerin mutlu olacağına inanırım. Gelecekte dünyanın daha iyi bir yer olacağına inanırım. İnanır-dım. Zaten her geçen gün artan kötülüklerle tükenen umutlarım belki de artık insanlığa karşı hiç geri gelmeyecek.
Şöyle diyor yazar; “Ne kadar da küçükmüş meğer. Sığamadık yeryüzü sofrasına. Kibir denizinde boğulmuşuz da haberimiz yok. Değirmenimiz susmuş, unumuz bitmiş. Fırınlarımız da kararmış, kalplerimiz gibi. Artık burnumuzda sıcak ekmek kokusu yerine kan kokusu var… İyi o zaman. Ne diyelim? Afiyet olsun.” Her şey böyle olmak zorunda mıydı? Zorunda mıydık birbirimize düşman olmaya? Çok mu zordu sevmek? Altı üstü biraz sevgi, biraz merhamet, biraz da nezaket kurtaracaktı bizi. Ama istedikleri şey sadece savaştı. Kimseyi düşünmeden, hiçbir şeyi umursamadan kazanmak. Ama böyle zafer olmaz! Böyle bir savaşta kazanan olmaz. Her zaman kaybedersiniz, kaybedeceksiniz. Varınızı yoğunuzu verseniz de kaybedeceksiniz. İnsanlığınızı, sizi seven insanları, geleceğin ışığını ve yaşanan güzel geçmişinizi kaybedeceksiniz. İyi olan tüm duygularınızı kaybedeceksiniz. Kinle, nefretle, adaletsizlikle savaş olmaz çünkü.
Zulüm ile adab olanın akıbeti berbat olur, demiş büyüklerimiz. Savaşan biz değiliz. Biz sadece savunmasızız. Biz adalet sağlanmayan yerde adalet arayan birkaç öğrenciyiz. Biz sadece doğurmak ve hizmet etmek için var olmayan birkaç kadınız. Biz cahillikle yüceltile yüceltile kendimizi tanıyamayan ve ne yapacağımızı bilemeyen birkaç erkeğiz. Biz sevgisiz büyüyen, sevgi nedir bilmeden ilk sevgiliye aldanan mezar altındaki birkaç genciz. Biz ”El âlem ne der, ne düşünür?” diye büyütülen ve susturulan birkaç kişiyiz. Biz mesleğimizden başka bir şey yapmayan ona rağmen şiddet gören birkaç meslektaşız. Biz ”düzene” uymadığımız için hayatı karartılan birkaç masumuz. Biz küpe takan, piercing takan, kolye takan, makyaj yapan, eşarp bağlayan, şort giyen, sarı saçlı, mavi saçlı, beyaz tenli, siyah tenli, uzun boylu, kısa boylu, şişman, zayıf, güzel, hisseden veya güzel hissetmeyen… Ama öldürmeyen, hak yemeyen, çalmayan çırpmayan, hakaret etmeyen, nefretle, kinle beslenmeyen; yalnızca adalet ve barış isteyen, birilerinin bizi anlamasına ihtiyaç duyan, güçlü ve dayanıklı birkaç insanız. Ya da insandık.
Fakat benim artık inancım kalmadı. Adaletin var olduğuna inancım kalmadı. İnsanlığa inancım kalmadı. Şiddetin bitebileceğine inancım kalmadı. Yaşadığım yerin mükemmel olduğuna ve olacağına inancım kalmadı. Benim artık hiçbir şeye inancım kalmadı. Teşekkür ederim…