Hayal gücümüzün sınırlarını biraz zorlayalım. Sizlerden, başka bir dünyada sizin aynınız olan, sizden farklı kararlar veren, sizin yaptığınız seçimlerden farklı seçimler yapan bir kopyanız olduğunu düşünmenizi istesem nasıl bir tepki verirsiniz?
İsterseniz ben size bir yardımda bulunayım ve birlikte düşünelim;
Vermeniz gereken bir karar ve bu kararın iki farklı sonucu olacağını varsayalım, bu iki karar da sizin hayatınızda rastgele olarak ikişer tane karar vermeniz gereken olayla karşılaştıracak. Basit bir matematikle bu olay 2x2x… diye verdiğiniz her kararda katlanarak devam ediyor ve çok büyük bir paralel evrenler silsilesi yaratıyor. Vermediğiniz her karar için bir paralel evren oluşturup orada bu kararla yaşıyorsunuz.
Bu durum belki bazıları için hayalden öteye gidemeyecek, bazıları için ise saçma olan ve bazıları için ise “Fizikte imkansız hiçbir şey yoktur.” düşüncesi ile mümkün olan bir durumdur. Bahsettiğim bu başka dünyaları bizler Paralel Evrenler olarak adlandırmaktayız. Bu yazıda; “Paralel evrenler nedir, Çoklu evren ne anlama gelir, Bilimsel dayanakları nelerdir?” gibi birçok soruya cevap arayacağız.
Kemerlerinizi bağlayın Bublogta okuyucuları, bu defa milyonlarca ışık yılı uzaklara gidiyoruz!

Öncelikle çoklu evren fikri nereden doğdu onu kısaca özetlesek faydalı olur. Belki de 3,5 milyon yıl önce ilk insanların ortaya çıkışları ile birlikte yavaş yavaş bilinçlenmeye ve içinde yaşadığımız dünyaya ilişkin sorular sormaya başladık.
Yazılı tarihte şu sorulara sürekli rastlıyoruz: Buraya nasıl geldik? Evren neden bu kadar büyük? Her şey nasıl başladı ve her şey nasıl bitecek?
Bu sorulara yakın zamana kadar mitolojik yanıtlar veriliyordu. Her kültürün bununla ilgili farklı efsaneleri vardı. Ama modern bilim Galileo, Kopernik, Kepler ve Newton’dan başlayarak bu sorulara cevap vermeye başladı.
Soru soruyu açtı ve Güneş Sistemi’nden başlayarak yavaş yavaş nasıl bir evrende yaşadığımızı anlamaya başladık. Henüz “her şeyi” bildiğimizi iddia etmekten çok uzak olmakla beraber, birkaç yüzyıl öncesine kıyasla çok şey biliyoruz. Örneğin gözlemlediğimiz evrenin 13,7 milyar yıl yaşında olduğunu ve Büyük Patlama’yla başladığını biliyoruz. Ancak bu “her şeyin” Büyük Patlama’yla başladığı anlamına gelmemekte. Gözlemleyemediğimiz evrenler olabilir, evrenimiz döngüsel olabilir (Büyük Patlama ve Büyük Çöküşler arasında gidip gelen bir evren gibi) ya da hiper uzay içinde sonsuz evrenlerden birisi olabiliriz.
Yapılan hesaplamalar, sıfır zamandan sonraki saniyenin çok küçük bir kesrinde, bugün gördüğümüz evrenin tüm içeriğinin atom çekirdeği yoğunluğunda sıcak bir madde yığınına sıkıştığını gösteriyor. Ama bu noktada şimdiki fizik kuramlarımız işlemez oluyor. Henüz daha geriye giden, tutarlı ve diğer her şeyi açıklayan bir kuram çıkmadı ortaya. Yani günümüz fiziği “başlangıcı” ispatlayamıyor. Çok sayıda kuram var elbette. Örneğin sicim kuramlarına dayanan bir kuantum kütleçekim kuramı ispatlanabilirse, zamanın doğuşundaki tekillik sorunu çözülebilir. Çünkü kuantum fiziği bize, zamanın diğer her şey gibi öbekli olduğunu söylüyor.
Peki bu ne anlama geliyor? Zamanın bölünemeyen en küçük olası bir birimi var, anlamına geliyor. Elbette bu temel zaman birimi çok küçük: 10-43 saniye (sıfırdan sonra 43 sıfır daha ekleyin); ama bu sıfır değil. Dolayısıyla bu, herhangi bir tatmin edici kuantum kütleçekim teorisinin bize, evrenin sıfır zamanda sonsuz yoğunluktaki bir tekillikten değil, çok yüksek bir yoğunluk durumunda, 10-43 saniye yaşıyla başladığını söyleyeceği anlamına geliyor.
İşte bu gibi sorular ve özellikle de Büyük Patlama kuramı, evrenin milyarlarca yıl önce durup dururken ortaya çıkıp kendi kendine genişlemeye başlaması savı, birçok fizikçiyi tedirgin etmekte. İnsanlar doğal olarak Büyük Patlama’dan önce neler olduğunu öğrenmek istiyor. Paralel evrenler hipotezi bunlara da bir yanıt sunuyor.
Paralel evren, çoklu evren olarak tanımlanan birbirinden farklı gözlemlenebilir evrenlerin hipotezsel olarak toplamlarıdır. Dolayısıyla bu tanımdan yola çıkarak kendi evrenimizin bu çoklu evrenlerin yalnızca bir parçası olduğu yorumunu yapabiliriz.
Paralel evrenlerin varlığı kesin değil ve henüz bir kanıtımız yok demiştik. Ancak kesin olarak bildiğimiz bir şey var ki o da evrenin sürekli genişliyor olmasıdır. Bu görüşün kaynağı Albert Einstein’in, Genel Görelilik Kuramı’dır. Genişleyen evrenimiz gibi neden farklı evrenler mevcut olmasın ki?
Çoklu evrenleri çift yarık düzeneği ile daha kolay anlayabiliriz. İki farklı düzenek (Çift Yarık düzeneği) olduğunu düşünelim ve bir de gözlemcimiz olsun. Bu düzeneklerden birinden geçen elektronların hangi delikten geçtiği net olarak gözlemlenebiliyor olsun. Bir diğer düzenekte ise bu ayrımın farkına varamıyor olalım. Dolayısıyla ikinci düzenekte bir girişim desenine rastlayamayız. Elektronun nerede olduğuna baktığımızda dalga fonksiyonları çökmez lakin evren bölünür -bu bölünmeye gözlemci de dahildir.- Bu üst üste binme durumu çoklu evrenlerdir.

Çoklu evrenlerin var olduğuna zemin sağlayan bir başka teori de, Quantum Fluctuantion yani Kuantum Dalgalanmalardır. Kuantum Dalgalanma, ünlü bilim insanı Heisenberg’in bir parçacığın momentumu ve konumu tam doğrulukla ölçülemez ilkesi (Belirsizlik İlkesi) dahilinde enerji miktarındaki geçici değişimdir.
Çoklu evrenlerin varlığına dair yorum yapabilmemizi sağlayan teoriler var. Bunlardan ilki Sicim Teorisi diğeri ise Sicim Teorisi’nin benzeri olan M-Teori’dir. İlk olarak Sicim Teorisi’nden bahsedelim:
Sicim teorisi ‘her şeyin teorisi’ olmaya aday olan teorilerdendir. Bu teoriye göre evren noktalardan değil nokta benzeri titreşen sicimlerden oluşmuştur. Her bir titreşim bir elektrona karşılık gelir. Sicim teorisine göre evren 4 değil, 10 uzay 1 zaman boyutu olmak üzere 11 boyutludur. İlginç değil mi?
Witten’in fikir babası olduğu ‘her şeyin teorisi’ olmaya aday ikinci bir teori olan M-Teori, Sicim Teorisi’ne çok benzer. Sicim teorisinde sicim olan nokta benzeri parçacıklar, burada titreşen zarlar yerini alır.

Bu teoriler (Sicim Teorisi de M-Teori de henüz gözlemsel kanıtlara sahip değildir, sadece matematiksel temellere dayanırlar.) bilim insanları tarafından Büyük Patlama’yı ve tekilliği açıklar nitelikte görüldü. Yani, iki sicim veya iki zarın çarpışması sonucu büyük patlamanın gerçekleşmiş olabileceği ortaya atıldı. Bu teorilerin çoklu evrenlerle olan bağlantısına gelecek olursak; farklı yerlerde farklı iki sicim veya zarlar çarpıştı ve yeni evrenler oluştu diyebiliriz.

Gelin bu evrenlerin ayrıldığı türleri inceleyelim.
Paralel Evren Türleri
Paralel evrenler I, II, III ve IV tür olmak üzere dört sınıf altında inceleyeceğiz:
I. Tür Paralel Evren: Tegmark’ın “çok uzaklardaki Hubble hacimleridir.” şeklinde tanımladığı paralel evren türüdür. Bu çok uzak evrende kopyalarımız yaşar. Bizim seçimlerimizden farklı seçimler yapar, bizim aldığımız kararlardan farklı kararlar alırlar. Bizim evrenimizde olabilecek her şey bu tür evrenlerde çoktan yaşanmıştır
II. Tür Paralel Evren: Metaevrende bulunan baloncuk evrenlerin herhangi birinde biz ister istemez hayat buluruz. Yaşama uygun olmayan baloncuk evrenlerde ise yaşam formları bulunmaz.
III. Tür Paralel Evren: Everett tarzı kuantum fiziğinde bulunan paralel evrenler bu tür evrenlerdir.
IV. Tür Paralel Evrenler: Tegmark tarafından sınıflandırılmıştır. Bu tür paralel evrenlerdeki fizik yasaları diğer tüm evrenlerden tamamıyla farklıdır.
Şimdi de NASA’nın yaptığı açıklamalara gelelim.
Yaklaşık 3 gün önce NASA, çoklu evrenler teorisi üzerine çalışmalar yaptığını ve bir kanıt bulmuş olabileceğini açıkladı.
Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) destekli olarak yapılan bir araştırmanın bulgularının, paralel evren teorisini destekler yönde kanıt sunduğu iddiası ilk olarak New York Post, Express ve Daily Star gibi tabloid gazetelerin manşetlerinde yer aldı.
Proje kapsamında Antarktika buzullarında yüksek enerjili nötrinoların madde ile etkileşime girdiğinde yayılan radyo dalgalarını tespit etmek için geliştirilen bir balon kullanıldı.

Projede görev alan bilim insanları bu deney sonrası mevcut fizik anlayışımıza meydan okuyabilecek temel parçacıkların kanıtları olan sinyalleri saptamayı başardı.
Araştırmayı ilginç kılan şey ise keşfedilen nötrinoların Dünya’dan gelmesiydi. Zira bugüne kadar bunların evrenin derinliklerinden gelmesi gerektiği düşünülüyordu.
Şimdi dünyanın dört bir yanından onlarca fizikçi bunun bugüne kadar bildiğimiz her şeyi değiştirecek bir keşif mi yoksa deney sırasında yapılan bir hata sonucu mu ortaya çıktığını saptamak için mesai harcıyor. Kuşkusuz bunun sonucunu önümüzdeki günlerde, bilim dergilerinde yer alacak makaleler ile öğrenmiş olacağız.
Yazımızda sunduğumuz paralel evrenler, henüz teorik olarak inceleniyor. Ancak içerikte bahsettiğimiz Sicim Teorisi, M-Teori, Görelilik Kuramı; paralel evrenlerin varlığına matematiksel kanıtlar sunmaktadır. Kim bilir belki bir gün, farklı bir evrendeki kopyamızdan bir sinyal alırız.
Kulağınıza imkansız gibi mi geliyor? Bir zamanlar kara deliklerin var olması da imkansızdı oysa ki…
kaynakça https://khosann.com/5-soruda-paralel-evrenler-evrende-kozmik-kopyalarimiz-alternatif-dunyalar-var-mi/ https://www.ntv.com.tr/yazarlar/ilker-kocas/nasa-paralel-evreni-kesfetti-mi-iste-mansetlerin-arkasindaki-gercek,ESYtMcEL0EKLbvVZw_lfLg https://www.kozmikanafor.com/paralel-evrenler-sahiden-var-mi/https://web.itu.edu.tr/~kcankocak/docs/Coklu-evrenler-kerem-cankocak.pdf