Tarihsel ve Etimolojik Kökeni
“Cennet”, Arapçada “bahçe” anlamına gelen “canna” kelimesinden gelmektedir. Arapçadaki bu kelime Aramicede “korumak, etrafını çevirmek” anlamına gelen “gena” fiilinden türemiştir.
İslam’daki “cennet” tasvirinin en güzel köşesine “Firdevs” adı verilmiştir. Bu kelime, İngilizcede “cennet”in karşılığı olan “paradise” kelimesiyle aynı anlamdadır. “Firdevs” ve “paradise”, semavi dinlere örnek teşkil etmiş antik İran dini Zerdüştlük dili Avesta’daki “pairidaeza” kelimesinden gelmiştir. Zerdüştlük öğretisinde her şey ikiye ayrılırdı: İyi ve kötü. İyi olan ateşle tanımlanırdı, kötü ise karanlıkla. En büyük günah yalan söylemekti. Fetihlerinden sonra Persler imparatorluktaki her çalı, ot ve bitkiyi evlerine götürürlerdi. Bunları “pairideaza” adını verdikleri bahçelere dikerlerdi. Cennet sözcüğü kökenlerinden biri budur.
Sümerler’deki cennet inancını irdeleyecek olursak tanrı Enki ile tanrıça Ninhursag’ı konu alan tablette cennet hakkında şu bilgiler vardır: Dilmun (cennet) adında saf, temiz ve parlak bir yer vardır. Burada ne hastalık vardır ne de ölüm… Tam anlamıyla “yaşayanlar ülkesi”dir. Burada hiç kimse başka birine zarar vermez; yaşlılık ve vücut ağrıları yoktur. Irmağı geçen (İslam’da bunun Sırat Köprüsü olarak yansımasını görürüz.) artık mutludur. Bu cennet, İslamiyet’teki gibi insanlara ait olan bir cennet değildir; sadece tanrılara mahsus, Irak-İran sınırında Basra Körfezi’ne yakın bir bölgede tasvir edilmiştir. Bu sebeple kral ölünce yüzlerce kadın cennete gidebilmek için canlı olarak onunla birlikte geniş bir mezara gömülmüştür. Zaman içinde daha farklı inançlar geliştirilmiş, bu cennetin insanlara ait bir yer olduğu düşüncesine ulaşılmıştır.
Orta Doğu çıkışlı tüm dinlerde “cennet”, korunaklı bir bahçe ile tasvir edilir. Semavi dinlerin en eskisi olan Yahudilik’te, Adem’in içine koyulduğu cennet bahçesi Aden’den çıkıp dört kola bölünen bir ırmaktan bahsedilir. Bu kolların adları Pişon, Gihon, Dicle ve Fırat’tır. Dicle ve Fırat, Mezopotamya’yı çevreleyen “çitler”dir.
Tarımla birlikte yerleşik düzene geçmiş Orta Doğulu atalarımız için bereketli ve korunaklı bir bahçe tabii ki “cennet” sayılırdı. Cennet, kimi kültürlerde, bulunulan coğrafyada ne eksikse onunla kaplı bir yer olarak tasvir edilir. Örneğin sıcaktan bunalan Afrikalılar için cennet, buz dağlarıyla çevrilen bir yerdir. Eskimolara göre ise sıcak nehirlerin aktığı bir yerdir. Uçsuz bucaksız çöllerde yaşayan bedeviler için meyve bahçeleriyle dolu, nehirlerin aktığı bir yerdir