Tarihsel Kökeni
Cehennem sözcüğü İbranicedeki “ge-hinnom” sözcüğünden gelmektedir. Ge; vadi, hinnom ise gözyaşı demektir. Aynı zamanda “hinnom” isim olarak kullanılmakta ve Ge-hinnom ”Hinnom Vadisi” anlamına gelmektedir. Burası Kudüs’ün güneybatısında yer alan bir vadidir.
Gehanna, eski devirlerde (M.Ö. 8-6. yy) İsrail’de yaşayan insanların çocuklarını ateşe atarak putlara kurban sundukları bir yerdir.
M.Ö. 6. yy’da Büyük İsrail Krallığı’nın başına 12 yaşında olan Menaşe adında bir kral geçer. Menaşe, o zamana kadar İsrail’de yasak olan çok tanrılı dinleri özgür bırakır. Özgür bıraktığı inançlardan en yaygın olanı da tanrı Moloch’a yapılan kurban sunma ayinidir. Bu ayinde kurban çocuklardır. Fırın şeklinde yapılan puta çocuklar canlı canlı atılır ve Moloch’a kurban edilirdi.
7. yy’da 8 yaşında İsrail kralı olan Yoşiya, çok tanrılı dinleri yasaklar ve böylece Moloch’a tapınma da ortadan kalkar. Tapınılan yeri bir çöplük yaptırır ve öldürülen suçluların cesetleri de buraya atılmaya başlanır. Daha sonra insanlar bu çöplerin ve cesetlerin yığılmasını önlemek için bunları yakarlar ve devamlı kükürt atarak ateşin devamlılığını sağlarlar. Böylece “cehennem” fikri doğmaya başlar. Zamanla bu tapınma yeri cehenneme, Gehinnom tanrısı Moloch ise cehennemin sonsuz bekçisi Baphomet’e (Şeytan) dönüşür.
Hiçbir canlı hayvan ya da insan, diri diri yanması için Hinnom Vadisi’ne atılmazdı. Cesetleri oraya atılan suçlular, dirilme ümidini simgeleyen bir mezara onurlu şekilde gömülmemiş olduklarından, İsa ve öğrencileri Hinnom Vadisi’ni ebedi yok oluşun, tanrının yarattığı evrenden silinip atılmanın ve “ikinci ölüm”ün simgesi (sonsuz ceza) olarak kullandılar. İsa’nın yaşadığı söylenen dönemde bu uygulamanın devam ettiği bilinmektedir ve İsa tarafından söylendiği iddia edilen metinlerde, Hinnom Vadisi ateşli bir ceza yeri olarak anlatılmaktadır.
Zerdüşt dini, Yahudilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık gibi dinlerde, cezalandırılacak insanların kıyamet günü gideceği yer olarak gösterilen cehennem anlayışını ortak olarak görmekteyiz.
Psikolojik Kökeni
Dünyanın farklı ülkelerinden insanlara yapılan bir ankette onlara dört farklı soru sorulur:
- Sizce cehennem diye bir yer var mıdır?
- Eğer cehennem varsa buraya kimler gidecektir?
- Cehenneme gideceğinizi düşünüyor musunuz?
- Cehennem gerekli midir?
İlk soruya verilen cevaba göre dünyanın çeşitli milletlerinden ve dinlerinden insanlar cehennem ya da benzeri bir fikre inanıyorlardı. Yani birçok dinde insanların öldükten sonra bir şekilde ceza ya da ödül alacağına inanılıyordu.
İkinci soruda ise cehenneme inananların büyük çoğunluğu, cehenneme kendilerinden başkalarının gideceğine inanıyordu. Ankete katılanların tamamına yakını kendisinin ya da sevdiklerinin cehenneme gideceğine inanmıyor ve cehennemin tanımadıkları veya düşman oldukları insanlarla doldurulacağına inanıyordu. Farklı dinlerden, milletlerden insanların büyük bir kısmı, cehenneme kendileriyle aynı inanca sahip olmayanların gideceğine inanıyor ve bu insanların büyük bir çoğunluğu yine 3. ve 4. soruya da benzer şekilde cevap veriyor, cehennemin gerekli olduğunu, oraya gidenlerin bunu hakkettiğini söylüyorlardı. Yani din ve milletten bağımsız olarak cehennem inancı olan insanların neredeyse tamamı “Benimle aynı fikirde olmayanlar öldükten sonra ceza görecek ve bunu sonuna kadar hak ediyor.” şeklinde bir düşünceye sahipti.
İlkel toplumlarda “adalet” denen şeyi sağlamanın tek yolu “intikam” olarak görülür. Bu fikre göre eğer biri size veya sevdiğiniz bir şeye zarar verdiyse, adaletin sağlanmasının yolu o kişiye aynı şekilde zarar vermekten geçmektedir. Dünyada çoğu zaman adalet görülmediği ve yapılanların yapanların yanına kâr kaldığı için insanlarda “cehennem” inancı oluşması normaldir. Çünkü bu dünyada görülmeyen adaletin ölümden sonra görüleceğine ikna olmak insanı psikolojik olarak rahatlatır.
Yalnız cehennem fikrinde bir adaletten söz edemeyiz. Araştırmalara göre insanların büyük bir çoğunluğu hayata hangi dinde başladılarsa o dinde bitiriyorlar. İçinde büyüdükleri dini değiştirseler bile başka dine geçmek yerine dinsiz olmayı tercih ediyorlar. Suudi Arabistan’da Müslüman bir ailede doğan bir çocuk %97 ihtimalle hayatını Müslüman olarak tamamlarken, Bolivya’da Hristiyan bir ailede dünyaya gelen bir çocuk vefat ettiğinde dini %97 ihtimalle Hristiyanlık olacaktır. Bu durumda İslam veya Hristiyanlıktan biri hak dinse sadece belli bir coğrafyada doğan insanlara cennet şansı vererek adaletsizlik yapılmış olunmuyor mu?
Bunlara ek olarak Orta Doğu’daki semavi dinlerin ilki olan Museviliğin ilk belgelerinde cennet veya cehennem inancından bahsedilmez. Musa döneminde yazılan Tevrat’ta iyi insanların tarlalarının çok mahsul vereceği, çok çocukları olacağı, ömürlerinin uzun olacağı yazarken kötü ve günahkar insanların tarlalarının mahsul vermeyeceği, hayırsız veya az çocuk sahibi olacakları ve ömürlerinin kısa olacağı yazar. Ahiret inancı insanların dünyada bulamadıkları adaleti öldükten sonra bulacakları umudunun arkasında yatar.