Benim sadece bir kez yolumun düştüğü ve kısıtlı zamanda gezebildiğim ve tekrar tekrar gezmek istediğim yer Kapadokya. Kapadokya’da sadece iki gün kalabildim. Sımsıcak bir atmosfer karşıladı beni. En çok etkilendiğim ise Kapadokya’nın tarihî dokusu elbette. Oldum olası geçmişten günümüze bozulmadan gelebilmiş, tarihî kalıntılara, binalara sahip otantik yerleri sevmişimdir. Kapadokya bölgesi; Ürgüp, Göreme, Avanos ve Uçhisar beldeleriyle bilinse de bizlerin en çok aşina olduğumuz isimler Ürgüp ve Göreme.
Kapadokya esasen ilk oluştuğu dönemlerde iç denizmiş. Sonrasında ise çevresinde bulunan dağların lavları püskürtmesi ile kurumaya başlayan bölgede lav ve tüften oluşan oluşumlar meydana gelmiş. İşte Kapadokya’yı da ilgi çekici hâle getiren başlıca özellikler bu oluşumlar diyebilirim. Lavların şiddetli rüzgârların etkisiyle yıllar içinde şekil değiştirmesiyle oluşan konik gövdelerin ismi işte “Peri Bacaları”.
Tarih boyunca farklı uygarlıklara da ev sahipliği yapan Kapadokya, bu oluşumlar sayesinde; evleri, kiliseleri, şapelleri içinde barındıran bir yer hâlini de almış aynı zamanda.
Kapadokya bu benzersiz coğrafi özelliklerinin yanı sıra şarapları ile de ünlü bir yer. Çünkü coğrafi özellikleri sadece bu oluşumlarla sınırlı değil. Aynı zamanda bağcılık için de oldukça elverişli bir yer. Maalesef artan şehirleşme nedeniyle tarihî güzelliklerimiz zamanla kayboluyor. Elimizde bulunan doğal kültür mirasımızı ve nadir özellikleri olan korunması gereken yerleri korumak ise yine bizlere düşüyor. Kendim henüz gidemesem de geçen gün tesadüfen karşıma çıkan televizyon programından edindiğim bilgilere göre Soğanlı diye bir köy var Kapadokya’da. Burada el emeği bez bebekler yapılıyor ve halk geçiminin bir kısmını bu şirin ve güzel bebeklerden sağlıyor. Soğanlı Vadisi’nin ise kuzeyinde Kubbeli isminde bir kilise yer alıyor. Birçok uygarlığa ev sahipliği yaptığı için aslında Kapadokya’da birçok kilisenin yer aldığı ancak bazılarının kaybolduğu söyleniyor. Kapadokya seyahatini farklı kılan bir diğer özellik ise tabii ki kalacağınız otellerin taş yapısı ve mimarisi. Çoğu tek ya da iki katlı şirin mimarilerden oluşan butik oteller hoşunuza gidecektir diye düşüyorum. Seyahatimin üzerinden oldukça zaman geçtiği için gezmiş olduğum kilisenin adını unuttum fakat hafızamda hâlâ ufak tefek ayrıntılar da olsa yer alıyor. Testi kebabı yine Kapadokya’ya yolunuz düşerse tatmanız gereken lezzetlerden. Tabii ki es geçilmemesi gereken diğer özelliği ise Kapadokya’nın meşhur balonları. Eğer yükseklik korkunuz yoksa balon seyahatini kaçırmayın derim. Balon seyahatine katılmak isterseniz uykunuzdan fedakârlık ederek erken kalkmanız gerekecek. Güneşin doğuşuyla seyahat başlıyor çünkü. Ve tabii ki deve turunu da atlamamak gerekiyor. Neyse ki gittiğim zaman balonla seyahat edemesem de deve ile birkaç tur atmayı ihmal etmedim. Şimdi bir sonraki gezimi sabırsızlıkla beklemekteyim. Sanatın ve tarihin iç içe geçtiği şehir gürültüsünden uzak, doğayla baş başa kalarak hayata küçük bir mola vermek isterseniz siz de Kapadokya’yı tercih edebilirsiniz. Tüm bu güzel özelliklerinin yanı sıra Kapadokya’nın biraz kurak bir iklime sahip olması olumsuz gibi görünse de kesinlikle gidip görülmesi ve bol bol fotoğraf çekilmesi gereken yerlerden. Dönüş yolunda kendinize ve sevdiklerinize ufak hediyeler almayı düşünürseniz minyatür peri bacaları, el yapımı çömlek, oniks taşı, şarap, dokuma halı gibi hediyeleri tercih edebilirsiniz. Ben pembe renginde peri bacaları olan ufak bir mumluk almıştım, hâlâ saklıyorum. Şimdiden keyifli seyahatler.