Küçükken düşünce, bir yerim acıdığında, ağladığım zaman annem hep “Ağlama, büyüyünce geçer, büyüyünce unutursun.” derdi. Unutmadım, hatta büyüdükçe daha kalıcı yaralar aldım. Sevgili anne, unutmam için daha ne kadar büyümem gerekli? Söyle bana yine düşsem yine tutmaz mısın elimi?
Küçükken hayal ettiğim şeyleri yapmak daha kolaydı. Hayallerim gerçekten imkânsızdı ama o inancım çok fazlaydı. Büyüyünce imkânsızlığını arttıran daha gerçekçi şeyler oldu ve inancım o kadar da kayboldu. Annem de hep “Yap da görelim yavrum.” derdi. Bana olan inancın hiç tükendi mi anne? Ya da hiç gerçekten inandın mı bana?
Küçükken yaptığım hataların bedelinden korkardım. Bir ceza köşem vardı, oraya bakar yine de o hatayı yapar ve o köşeye oturup cezamı çekerdim. Şimdi hatalarımın bedelini nasıl ödesem bilemiyorum, hatalarımın bedelinden korkmuyorum. Çünkü zaten ne o ceza köşesi kaldı ne de annemin “Hatalısın geç köşene!” dediği biraz sinirli sesi. Artık ceza vermekten bıktın mı anne? Yoksa büyüdüm de o köşeye sığmaz mı oldu hatalarım? Çünkü ben hiç iflah olmazım.
Küçükken sevmediğim şeyleri kimse yaptıramazdı bana. Şimdi o sevmediğim şeyleri seve seve yaptıran biri var hayatımda. Annem derdi zaten “Bir gün seveceksin, yapacaksın.” diye. “Ölürüm de yapmam. diyen inatçı ben, anladım annemin ne demek istediğini. Büyümek işte böyle bir şeydi galiba. Büyüdüğüm için mutlu musun anne? Yoksa hâlâ gözünde küçücük bir çocuk muyum?
Çoğu şeyi annem öğretti bana. Söylemediği çok şeyi de kendisini izleyerek öğrendim. Mizacıma ters gelen şeyleri hep reddettim, büyüyünce mizacım da değişti. Her yaşımda yeni bir huy edindim, annem de her huyumda sabretti. Yeni yeni, bazen saçma sapan isteklerim, arzularım oldu. Annemse çok otoriter biriydi, yeni şeylere pek açık değildi, ne zaman kabul ettirdiysem o zaman vazgeçtim, ben de böyleydim. İkimizde de çok inat vardı ama anneme karşı gelemezdim. “Yok.” dedikçe “Hayır.” dedikçe biraz daha eksilirdim, bunu fark eder ve eksik yerlerimi hep doldurmaya çalışırdı. İlk başlarda anlamasam da sonra hep müteşekkir kaldım. Zekâsına hayrandım. Kafasındaki tilkilerin birkaçı bende de vardı ama ben tilkilerime yön vermeyi öğrenemedim. Belki de serbest kalsınlar istedim. Öyle daha kolaydı yaşamak. Plansız ve programsız. Çünkü sadece hayal kurmayı severdim ben, plan yapmayı değil. Yollarımız farklıydı bana göre ama annem hep “Aynı yoldayız.” derdi. Ben yolumu benzetemezdim kendisinin yoluna ama her seferinde o yolda karşılaşırdık. Geçtiğin yollardan mı geçiyorum anne, yoksa yollar mı çok benziyor birbirine?
Yaşadığım süre boyunca hep kalabalıkların içinde yalnız olduğumu sanırdım ama büyüyünce anladım, yanımda hep annem vardı. Kıymetini küçükken de bilirdim ama büyüyünce sadece “anne” sıfatı olmaktan çıkmıştı, kendisine yüklediğim çok fazla anlam vardı. Ve bu sadece annem için geçerli değildi. Hayatımdaki herkesin yaş aldıkça yeri değişti. Bu yazıyı anneme ithaf etmek için yazmıyorum, hayatımda annem gibi hep var olacak kişiler için yazıyorum. Gidenlerden de çok şey öğrendim ve kalanlarla yaşamaya devam ediyorum.
Bazen her şeyi bırakıp çekip gitmek istesem de, kimsenin olmadığı bir yere, sonra bakıyorum her şey sizinle güzel ve ben gidemiyorum. Büyüyorum sizinle. Büyümek böyle bir şeymiş galiba…