Küçükken aynanın karşısına geçip kendimi uzun uzun incelediğimi hatırlıyorum. Boyumun uzamasını, gözlerimin rengini, gülümsememin nasıl olduğunu ve yüzümdeki nokta nokta benlerin sıralanışını izlediğimi. Nefret ederdim onlardan. Bana ait, yalnızca bende olmalarından nefret ederdim. Anaokuluna başladığım zamanlarda sınıftan bir çocuğun bana benli demesinden sonra da uzunca bir süre nefret ettim. Komiktir ki şimdi kendine özgü, bir şiirin dizeleri gibi sıralanışları ve yaz mevsiminde güneşle birlikte koyulaşarak çoğalmaları bana çok görkemli ve özel hissettiriyor. İlkokula başladığımda okulumun yan binasında büyük, genç olarak gözlemlediğim ve istedikleri zaman derse girip çıkan, içinde kartların olduğu kabarık cüzdanları olan o çocuklardan biri olmak isterdim. Uzunca bir süre onları izledim. Kızların eteklerinin uzayıp kısalan boyları, erkeklerin kalınlaşan sesleri, birbirlerine sarılmaları, çıkma teklifleri, servis penceresinden uzatılan notlar… Onları uzaktan izlemek ve kendimi de aralarında hayal etmekten zevk aldım bu süre boyunca. Bir gün benim yaşıtlarımı da okul kulüplerine dahil ettiler. Haftada bir ders kulüp sınıflarında vakit geçirecektik. Hangi kulüpte olduğumu hatırlamamakla birlikte o sınıfa ilk gidişimi hiç unutmuyorum. Sıralardan birine oturup öğretmenin gelmesini sanki saatlerce beklemiştim. Etrafımda uzaktan bana daha sevimli görünen kocaman ve her şeyle dalga geçen bir sürü büyük öğrenci vardı. Gözlerim dolu dolu, o kaba ve seviyesiz bulduğum insanlara bakmamak için başımı önüme eğip dersin bitişini bekledim. Öğretmen hiç gelmedi ve ben ders boyunca başım önümde ağlamamak için kendimi tuttum. Çünkü bundan sonraki okul hayatımı bu sınıfta geçireceğimi düşünmüştüm. Sanırım büyüklerden biri gelip bana bu kötü şakayı yapmıştı ve inanmıştım. Zil çaldığında ise sınıftan koşarak çıktım ve dışarıda bekleyen babama sarılarak ağladım. Çaresiz ve güçsüz hissettiğim o sınıfa bir daha dönmemek için, okula artık gitmek istemediğimi söyleyip duruyordum. Bu olaydan sonra da artık o büyüklerden biri olmak istemediğime karar verdim. Yine büyümek istiyordum, bir an önce büyümek ve özgür olmak istiyordum. Dışarıya çıkarken, yemekten önce çikolata yerken ve uyumak istemediğimde kitap okurken özgür olmak istiyordum. Büyüdüm ve bunların hepsini bir bir gerçekleştirdim. Yalnız başıma dışarıya çıktım. Toplu taşımayı kullanmak, uzun uzun yollar yürümek, gittiğim yerdeki insanlar, bana yaşattıkları hayal kırıklıkları ve eve dönüş yolculuğunun yorgunluğu hayal ettiğim gibi olmadı. Yemekten önce tatlılar yedim. Beyaz çikolata, pasta, dondurma… Midemi bulandırmaktan başka bir şey hissettirmemişti hiçbiri. Uykuya dalmadan önce, uzunca saatler kitap okudum. Bu, hayalime en yakın histi. Fakat zaman ilerledikçe, hayatım şekillendikçe odaklanma sürem azaldı. Hiçbir zaman belirlediğim saati tutturamıyor, aklımın başka düşüncelere kaçışına engel olamıyordum. Biraz daha büyüdüğümde küçükken hayalini kurduğum yaşa geldiğimde, kendi söz hakkımın olması ve kimseden izin almadan her şeyi yapabilme gücüne kavuşma arzum gerçekleşti. Evet özgürdüm, istediğim zaman istediğim yerdeydim. Canım istemediğinde yemek yemiyor, uyumuyor ve eve gelen misafirlere hoş geldin demiyordum. Artık yeni hayallere yer açıldığında ve ben onlarca kitapla ruhumu beslediğimde bir şeyin farkına vardım. Hayallerim hep geleceğe yönelikti. Ben bugün yaşamıyordum. Bugünkü “ben”i geleceğe hazırlıyordum. Saçını yapıyor, karnını doyuruyor ve ne kadar yorulursam yorulayım pes etmeden yalnızca onun için çalışıyordum. Oysaki dün de bugüne hazırlanmıştım. Hayatım boyunca yarını kovalamış ve bunu yaparken mutlu muyum diye bir kez olsun düşünmemiştim. Hayallerim, fikirlerim ve duygularım değiştikçe de hazırlıklarımın hepsi boşa gitmişti. Şimdi bunu çok geç olmadan fark ettiğim için kendime minnet ederek her anı hissederek, her duyguyu dibini sıyırarak yaşıyorum. Ve mutluluk da tam olarak buymuş, görüyorum.
Abonelik
0 Yorumlar