Kolumdan kendine yol çizerek inen kanın akışını seyrediyorum. Ağır ve sakince süzülüyor. Tatlı bir esintinin dans ettirerek ağaç dalından alıp yere indirdiği bir yaprak gibi, hafifçe. Kıvrak hareketleri yok ama bir an önce parmak ucumdan düşüp yerdeki mermerin soğuğunu hissetmek istiyor bu kanlar. Sıcacık vücuttan kovulmuş, o vücuda hayat verdiğini bilse de ardına bakmadan uzaklaşmaya devam ediyor. Onun ölümü sizin suçunuz, diye düşünüyorum. Benim tek yaptığım kapıyı açmaktı, kanlarsa severek isteyerek dışarı fırladılar. Sanki ihtiyacı olan benmişim gibi tüm vücudumu kapladılar. Keşke ihtiyacım olmadığını anladıklarında geri gitseler, kıyafetimi kirletmekten başka işe yaradıkları yok.
Tüm kan damlaları, çoktan çizilmiş olan yoldan inmeye devam edince kolumu havaya kaldırıyorum ve geldikleri yoldan geri dönüyor, dirseğime ulaşmaya çalışıyorlar. Tüm o kırmızılığın içinde kayboluyorum. Görebildiğim, arzuladığım tek renk olduğunu fark ediyorum. Derince bir nefes alıyorum, durasım geliyor ama sınırımın ne olacağı merakı ağır basınca ciğerlerimi havayla doldurmaya devam ediyorum. Göğüs kafesim patlayacak gibi hissediyorum ve içimde kalmak istemeyen havayı azat ediyorum. Ama onca oksijen aynı anda çıkmaya çalışınca tıkanıklık yaratıyor ve öksürük krizine tutuluyorum, su içmek için mutfağa gitme isteğiyle yanıp tutuşuyorum. Adım atmışken ayağım bir şeye çarpıyor, aşağı bakıyorum ve yerde bir cisim görüyorum. Ama ne olduğunu bir türlü anlayamıyorum. Bakıyorum, görüyorum niyeyse ne olduğunu anlayamıyorum. Lakin düşünecek vaktim yok. Hızla mutfağa gidiyor ve bir bardak su içiyorum. Boş bardağı tezgâha koyarken tiz bir ses yankılanıyor ve canımın kahve istediğini fark ediyorum. Çaydanlığa bir miktar su dolduruyor ve ocağa koyup izlemeye başlıyorum. Biraz sonra hareketleniyor ve fokurdamaya başlıyor. Canlı canlı yanmak nasıldır acaba, diye düşünüyorum. Elimi çaydanlığa sokasım geliyor ama vücudum öyle bir şeye izin verir mi? Onun için kendisinden kıymetli ne var?
Hazır kahveyi boşalttığım fincana su ekliyor ve karıştırıyorum. Hortum yaratma çabalarım, kahvenin bir kısmının tezgâha dökülmesine neden oluyor. Bardağı kaldırdığımda altında kahvelerin bir daire oluşturduğunu görüyorum ve bardağı tezgahta sürerek kirlerin dağılmasına neden oluyorum. Ardından camın karşısına geçip sandalyede yer ediniyor ve fincanı sıkıca kavrıyorum. Camdaki manzaraya konsantre olunca kapının ardındaki gürültüyü duymayı kesiyorum. Normalde sessizdir binamız hâlbuki, bugün neden bu kadar gürültülü anlamlandıramıyorum.
İnsanların arasındayken koşuşturmacadan nefret ederim ama şimdi aralarında değilim ve yukarıdan gamsızca onları izlemek üstün hissetmeme neden oluyor. Tüm o insanlar nedensizce çırpınırken ben oturmuş anın tadını çıkarıyorum çünkü. Elimde sadece “şu an” varmış gibi hissediyorum ve bu omzumdaki tüm yükü alıyor. Hava o kadar güzel ve güneş o kadar cesurca parlıyor ki modu ne kadar düşük olursa olsun her insana iyi hissettirebileceğini düşünüyorum. Bulutlar şekilden şekle girmiş ve hayal gücümün sınırlarını zorlamam için bana meydan okuyorlar. Yorum yapamayacağım herhangi bir bulutta bu yarışı kaybedeceğim ve sıkılıncaya dek bu meydan okumayı sürdürüyorum.
Araba kornalarının ve insan seslerinin arasında üste çıkmayı başaran bir gürültü dikkat çekiyor. Binanın önüne polis arabası ve de bir ambulansın geldiğini görüyorum. Ne oldu da geldiler acaba, düşüncesi beynimden geçerken çok da merak etmediğimi fark ediyorum ve bu düşüncenin üzerinde durmuyorum.
Kapının dışındaki gürültü artınca istemsizce dikkatimi çekiyor ve sinirlenmeye başlıyorum. Kapıya gürültülü bir şekilde vuruluyor ama dikkatimi çoktan tekrar dışarı yönelttim. Kapının çarptığını ve yaklaşan gürültülü adım seslerini duyuyorum, ardından güçlü eller kollarımdan kavrayarak beni zorla ayağa kaldırıyor. Kahvem yere düşünce israf oldu diye üzülüyorum ve ellerim arkamda kelepçelenirken duyduğum acıyı görmezden gelerek yerdeki kırık fincan parçalarını izlemeye devam ediyorum. Kapıdan çıkınca meraklı gözler, ayıplayan ve kınama dolu sözcükler duyuyorum. Oturup kahve içmekte ne var, diye düşünürken eşimin hâlâ eve gelmediğini fark ediyor ve meraklanıyorum. Nerede kaldı acaba?