Cemal Süreya ne kadar da haklı çağımızın ”kötülüklerin büsbütün egemen olduğu namussuz bir çağ” olduğunu söylerken. Oysa Cemal Süreya, 21. yüzyılla hiç tanışmadı bile. Bu yüzyılda kaçımız akşam haberlerini izlemekten kaçar olduk kim bilir? Veya kaç kadının ismi kalbimizde bir sızı olup kaldı… Kaç kadının çıkaramadığı son sesi kalbimizde duyduk, kim bilir?
29 Mayıs 2018’de, tecavüz edildikten sonra Yelken Plaza’nın 20. katından atılarak cinayetine intihar süsü verilmeye çalışılan Şule Çet’i hatırlıyor musunuz? Veya benzer bir şekilde cinayetine intihar süsü verilmeye çalışılan diğer ismi: Duygu Delen’i… 2020 yılının Temmuz ayında, cesedi varile konulup yakılarak öldürülen Pınar Gültekin’i hatırlıyor musunuz? Peki Özgecan Aslan’ın 2015 yılında tecavüz girişimine direndiği için yakılarak öldürüldüğünde yalnızca 19 yaşında olduğunu unutabildiniz mi? Bir kız çocuğunun “Anne lütfen ölme!” çığlığını unutabildiniz mi?
Zehirlenip öldürülen kedi yavruları, bacakları kesilen kediler ve köpekler, ağaçlara asılan hayvanlar… Bir canlıya yapılabilecek işkencelerin kaç tonunu gördük biz bu çağda? Tacize sesimizi çıkarırken, insanların komik tepkileriyle karşı karşıya kaldığımız da oldu değil mi?
“Yok artık bu da mı taciz? Elinde kanıtın var mı? Öldürülmediysen keyfini çıkar.” Bu cümlelerin onlarca muadilini duyan kadınların, çocukların içine atıldıkları cehennemden haberiniz var mı? Çocuklar da yanıyor bu cehennemde. Sokak kedilerini korumaya gücümüzün yetmediği gibi, çocukları korumaya da yetmiyor. 11 yaşındaki Rabia Naz Vatan’ı koruyamadığımız gibi, 4 yaşındaki Leyla Aydemir açlıktan ölürken onu da koruyamadık. Dinin istismarına engel olamadığımız gibi, herhangi bir canlının istismarına da engel olamıyoruz.
Hepimiz; ırk, cinsiyet, etnik köken, dil, din, servet gözetmeksizin eşit haklarla başlıyoruz hayata ve bu yaşam boyu böyle devam etmeli. Saygı duymayı, toplu taşımada bizden farklı görünen insanı süzüp durmamayı, ısrar etmemeyi, bizi hayatında istemeyen insanların hayatının kıyısından bile geçmemeyi, “hayır” demenin “hayır” demek olduğunu, kişinin istediği gibi yaşayabileceğini ve bunun yalnızca o kişiyi ilgilendirdiğini, karşımızdaki kişinin değerlerini sömürmeye çalışmamayı öğrenmek zorundayız. “Kadın ahlaklı olsun, kürtaj yaptırmak zorunda kalmasın.” diyen zihniyete karşı, tacizde tek suçlunun tacizci olduğunu söylemek zorundayız. Ve tacizin her türlüsünün karşısında durmamız lazım. Yaşamdan koparılan, gülüşü yarım bırakılan her kişinin, her canlının çıkaramadığı ses olmak zorundayız. Yaşamdan koparılan hiçbir canlıyı unutamayız. Unutmamamız gerek çünkü biz her unuttuğumuzda yeni bir sızı düşürüyorlar kalbimize. Biz her unuttuğumuzda bize yeniden hatırlatıyorlar. Unutmamamız gerek, hatırlamamız gerek çünkü biz birlikte güçlüyüz.
“İnsan hakları yeryüzünün en barışçıl silahıdır; bizi korur. Kurallar gibidir; nasıl davranacağımızı bize söyler. Yargıçlar gibidir; ona başvurabiliriz. Duygular gibi soyuttur ama duygular gibi herkese aittir. Ve her ne olursa olsun hep vardır.”