Bir varmış bir yokmuş diye bir tek masallar başlar sanırdım. İnsanlar da bir var olup bir yok olabiliyormuş, geç öğrendim.
Yirmi altıncı yaşımda aslında yok olup da hiç var olmayacak hikâyemdir bu benim.
Kahramanlarımızın kişilikleri başka bir hikâyenin konusunu oluşturmaktadır.
Ama kısaca deniz kızımızla asıl oğlan birbirinden tamamen farklıdır. Deniz kızımız geçmiş hayatında zorlu seçimleri yapmayı başarmış, her şeyden mutlu olan, ışıklı ayakkabılar dahil olmak üzere her şeyi olabildiğince güzel seven deli bir kadındır bu hikâyede. Asıl oğlan çok düşünen, hayatından hiç memnun olmayan, yaşamaya gram istek duymayan yalnız bir adamdır.
Yolları kesiştikten sonra kaderde, deniz kızını asıl oğlan istediği gibi sevmiş ilk başta. Deniz kızı hep ilk başlarda sevilmiş zaten, sonra kendisi olduğu için karanlığını görünce insanlar cesaret edemeyip kaçmışlar. Kimse önünü göremeden bir uçurumun kenarında yürümek istememiş deniz kızıyla. Asıl oğlanımız ise deniz kızımızı kendi olduğu için sevdiğine inandırmış, karanlığına dalmış, korkularını bastırıp, elinden tutup yürümüş. Birkaç km yürüdükten sonra asıl oğlan etrafındaki canavarlardan korkmaya başlamış. Aslında korktuğu canavarları etrafında değil kendi içerisindeymiş. O da korkup deniz kızının elini bırakıp kaçmış. Sevgisinin yetersiz olduğunu değil de canavarları bahane etmiş. Deniz kızı hiç inanmamış bu hikâyesine asıl oğlanın. Hayatında tek sorgulamadığı insanı da sorgulamaya başlamış.
Var olmayacak hikâyede burada başlamış işte. Deniz kızı toplamış tüm valizlerini. Valizlerinin içine doldurmuş anılarını, kitaplarını, mutluluklarını, nefes alamadan ağlamalarını. Koşmuş elinde valiziyle asıl oğlana. Asıl oğlan deniz kızını kandırmış olmasına rağmen deniz kızı demiş “Gel canavarlarının olmadığı bir yere götüreceğim seni. Orada yeni bir hayat var. Bizden başka kimsenin olmadığı, omuzlarımızda yüklerimizin olmadığı, ayın hep güzel göründüğü bir manzara var. Gel benimle.” demiş. Asıl oğlan cesaret edebilmiş ilk defa planları olmadan bilinmezliğe yol almaya. Tutmuş deniz kızının elinden, onun valizindekiler ikisine de yeter diye düşünmüş, haklıymış da. Asıl oğlanın gitarını da alıp koşmuşlar, son trene yetişmişler, atlamışlar hemen.
Hiç konuşmadan sarılmışlar yol boyunca. İkisinin de birbirini en çok anladığı zamanlar sarıldıkları anlarmış. Deniz kızı ara sıra uykuya dalar gibi olsa da rüyası biter diye hiç uyumamış. Pencereden asıl oğlanın yansımasını izlemiş hep, dönüp gerçekten yüzüne bakarsa puf diye kaybolacağından korkmuş.
Yolculuklarının sonunda minik bir deniz kasabasına gelmişler. Deniz kızı demiş “Geldik burası artık ikimizin doğduğu yer, bugün de doğum günümüz, kutlamaya gidiyoruz.” demiş. Asıl oğlanın elinden tutup sürüklemiş.
Üç dört masası olan bir meyhaneye gelmişler. Tufan amca selamlamış kahramanlarımızı. Biz de uzun zamandır sizi bekliyorduk demiş. Asıl oğlana “Hadi ne duruyorsun, tüm müşteriler seni bekliyor sahneye.” demiş. Deniz kızına da üzerinde kirazlar olan bir önlük vermiş. Deniz kızı hemen adapte olmuş, zaten her zaman öyleymiş, yadırgamazmış hiç bir yeri. Asıl oğlan ayaklarını sürüyerek çıkmış sahneye. Üç müşteri varmış tufan amcanın mekânda.
Asıl oğlan ilk şarkısını çalmaya başlamış. Deniz kızı ıslık çalamasa da alkışlamış ciğerlerinin hepsine doldurduğu nefesiyle çığlık atmış. Bu onun şarkısıymış ve bir tek asıl oğlanın sesinden severmiş. Şarkının adı yalnızlık olsa da deniz kızı da asıl oğlanda artık hiç yalnız hissetmeyeceklerini biliyorlarmış.
Minik deniz kasabasında pencereleri tahtadan olan ama her penceresi denize açılan iki odalı bir evde yaşamışlar. Akşamları deniz kirazlı önlüğüne asıl oğlan sahnesine hep mutlu gitmişler. Sabahları deniz kızı kahvesiyle denizin dibinde deniz kızları çizmiş asıl oğlan gözünde çapaklarıyla her sabah deniz kızını boynundan tutarak sarılmış.
Birbirleri dışında kimseye ya da bir eşyaya sahip olmamışlar. Bahçelerinde bir köpekleri, bir sürü de kedileri varmış. İşlerinden döndüklerinde özlemle hepsine tek tek sarılmışlar.
Hiç yaşanamayacak bir hikâye olarak deniz kızı bu hayatı tek başına yaşamış. Ama yanı başında asıl oğlanın yansımasını hep taşımış. Her sabah kendine sarılmış. Tayfun abinin meyhanesinde sahneye çıkmış asıl oğlanın şarkılarını söylemiş.
Tüm karanlığıyla imkânsız aşkını tek başına yaşamış.