fbpx

Uzun zaman önce bir kitapta rastladığım bir söz, bir soru, bir felsefe tartışması var: Kaç yaşında olduğunu bilmeseydin, kaç yaşında olurdun? Satchel Paige’in düşüncesi. İlk okuduğumda kendime göre çok olgun bir çocuk olarak kendimden epeyce büyük bir yaş geçirdim aklımdan. Fakat düşünmeye devam ettim. Günlerce, aylarca düşündüm. Öyle karıştırmıştı ki beni bu söz, oraya buraya gittim geldim kafamın içinde. Sesler yükseliyor, bazıları hiç susmuyordu. Bir süre sonra fark ettim ki aklıma ne zaman gelse bu soru, öfkeleniyorum. Kendime, etrafımdaki herkese deli gibi öfkeli oluyorum. Anılar beynimin içinde dans ediyor sanki. Çoğu zaman hüzünlü bir şarkıda eşlik ediyorum anılarıma. Aslında hayır, mutsuz değildim çocukken. Öyle hissetmeyi bilmiyordum ya da. ”Her şeyi içine atma.” demişti hayali arkadaşım. Dinlemedim onu, kızdım hatta. Bir daha da gelmedi zaten. Annem de bana kızdı sonra. Kızların hayali arkadaşları olurmuş. Daha saçma şey duymadım! Erkekler futbol oynarmış. E ben sevmiyordum ki futbol. Oynadım, yıllarca. Terleyerek, o kaygan şortlardan giyerek, maç bitip okuldan odama koştuktan sonra da ağlayarak. Artık çocuk değilim. Bunun bir toplum baskısı, ne istediğini söylediğinde laf ağzına tıkılmış bir çocuk psikolojisi olduğunu görüyorum. Ne acı! Bugün otuz altı yaşımda çalıştığım şirkete giderken de futbol maçlarına giderken yaşadığım duyguların birebir aynısını yaşıyorum. Yaşamış da öğrenememişim hayatı. Biri de elimden tutmadı ki. Tutmamalı. Tutunmamalıyım birine. Hayatta kalanlar yalnız başına tutunabilenler hayata. Kendi sırtını sıvazlayıp ”Geçecek.” diyebilenler. Sağ elini sol elinin üzerine bastırıp destek olabilenler kendilerine. İşte tutunanlar böyle. Oğuz Atay’ı okudum yıllarca. Sayfalarda kendime bir yer aradım. Fakat Tutunamayanlar’a da tutunamadım. Onlar da istemedi beni. Ben en alt katmandım çünkü. Onlar en azından hakkını vererek tutunamamışlar. Bense nefret ederek, aynada kendime bakmaya tiksinerek de olsa gittim o maçlara. Başladım o işe daha başvururken gülünç geldiği halde. Şimdiyse tutunamadığını iddia eden fakat her fotoğraf karesine gülümseyerek tutunanların arasında bir sandalye ayırmaya çalışan zavallının biri oldum. Keşke 2017 yılında Yemen’de açlıktan kıvranarak ölen çocuklardan biriyle değişebilseydim ruhumu, bedenimi. O tutunurdu belki ya da tutunamazdı. En azından denerdi. Bir çocuğa hiç şans vermeden ölümle, acıyla yüklenmek nedir, adına ne denir benim aklım almıyor. O yüzden kaç yaşımda olduğumu bilmeseydim beş yaşında olmak isterdim. O çocukların yaşında. Onların arasında. Ben de hak etmezdim ölümü henüz beş yaşımdayken. Yine de isterdim ki o kısacık ömürlerinde yaşadıklarını bilerek öleyim. Bu bana otuz altı yaşımdan, benim bomboş, kupkuru, kin ve nefret dolu otuz altı yaşımdan, çok daha fazla şey öğretirdi bana.

Abonelik
Bildir
guest
2 Yorumlar
Eskiler
Yeniler En çok oylananlar
Satır içi yorumlar
Tüm yorumları görüntüleyin

Okuyucuların Beğendiği İçerikler

Birçok kişinin ‘’zor ama maaşı iyi, garanti meslek gibi’’ düşünceleriyle ün kazanmış bir bölüm olan tıp fakültesini size en ince detaylarıyla aktaracağım. Öncelikle fakülteye gelmeden önce kendinizi ilk gün yapılacak çaylak şakasına ve ileri zamanlarda daha siz TUS isimli bölüm seçmenize yarayan sınava girmeden ‘’Sen ne doktorusun? ‘’ veya diş hekimliği ayrı bir bölüm olmasına […]
Yaşanan herhangi bir gün hiç yaşanmasaydı, her şey daha farklı olur muydu? Misal dün hiç yaşanmasaydı veyahut bundan yıllar önce bir gün hiç yaşanmasaydı yine aynı mıydı hayatınız? Kadere inanmak subjektif bir bakış açısı olarak görünebilir ancak hayatın akışı olarak farklı bir yerden durumu ele alabiliriz. Bütün malzemeleri özene bezene kesip, doğrayıp harika bir yemek […]
Herkesin ölmeden görmek isteyeceği bir yer vardır. Yoksa da henüz keşfetmemiştir… Benim için burası Norveç. “Soğuk Cennet” veyahut “Kuzeyin İncisi” denilen bu ülkenin lanse ettiği imajı bir görseniz aşık olmamak elde değil. O yüzden henüz kendi ülkenizi keşfetmediyseniz ileride belki yol arkadaşım olabilirsiniz! Norveç ”Soğuk Cennet” Ülkenin yönetim biçimi anayasal monarşi ve başkenti Oslo‘dur. 385,207 […]
Her kitap ayrı güzel, dünyasına girdikten sonra… Ama bazı başyapıtlar vardır, gerçekten okumak zevk verir. Okudukça içine düşer, yeni bir dünyanın kahramanı olursunuz. Herkes için değişebilecek bir liste… Daha iyisi varsa da ben okuduğum kadarını biliyorum ve bunlar şu an en iyisi! Daha birçok türde konuşulacak kitaplar olsa da üç ayrı türde üç başyapıt derledim, […]

İlgini Çekebilir

Çoğumuzun, adını belki de hiç duymadığı fakat yaşamımızda denk gelebileceğimiz, farkında ve bilinçli olduğumuz takdirde erken tanı ve tedavi seçeneklerini düzenleyebileceğimiz, benim ise özel eğitim alanında tanıştığım bir sendromdan bahsetmek istiyorum sizlere: DiGeorge Sendromu. DiGeorge Sendromu (DGS) 22. kromozomun (22q11) delesyonu (kromozomun bağlı bulunduğu parçadan kopup silinmesi, yok olması) ya da translokasyonu (kopan veya kaybolan […]
“Sisyphus’u gördüm, korkunç işkenceler çekerken: yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı ve de kollarıyla bacaklarıyla dayanmıştı kayaya, habire itiyordu onu bir tepeye doğru, işte kaya tepeye vardı varacak, işte tamam, ama tepeye varmasına bir parmak kala, bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri, aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden baş belası kaya, o da yeniden itiyordu kayayı, […]
Bugün 10 Mart 2022. Gülistansız 796. gün “Ne durumdayım biliyor musunuz? Ölüm Allah’ın emri, ölüm dünyada var. Gençlerin ölümü zor ama biz her gün yeniden ölüyoruz. Her gün… Toprağa bile basmaya kıyamıyorum, acaba kızım içinde olabilir mi diye. “ 21 yaşında, Tunceli’de bir üniversite öğrencisiydi Gülistan Doku. 5 Ocak 2020 tarihinden bu yana haber alınamıyor. […]
Bir girişim fikriniz var ve bu alanda bir marka oluşturmak istiyorsunuz ya da henüz küçük bir işletmesiniz ve işletmenizi büyütüp kârınıza kâr katmak istiyorsunuz. İşte bu yolda atmanız gereken ilk adım markalaşmak olmalıdır. Peki marka nedir?                Marka yalnızca kalabalık bir pazarda sizi diğerlerinden ayıran isim, logo ve slogandan ibaret değildir. Markanız insanların sizinle etkileşimde […]